29 Ekim 2012 Pazartesi

22 Ekim 2012 Pazartesi

bana da eğlence çıktı.

vallahi ben de olmayim olmayim dedim ama olanlar oldu kardeş ben aşık oldum. ne bu daha ilk cümleden mapushane gülüne bağladım. kader arkadaşım diye topic gireydim eyiydi. topic dedim neden çünkü ingilizce biliyorum mapuslarda işim olmaz demek istiyorum orda gizli bi şifre gibi bişey saklı. o değilde oğlum ben aşık olmuşum ağlayanım yok. bilmiyorum belirtmeme gerek var mı ama televizyonunu yeni açanlar için ben yine tekrardan söyleyeyim "platonik aşığım." (as always) (yazar burda yine ingilizce biliyorum yaneeee) diye avaz avaz bağırıyor her neyse. sürekli benimle uğraşıyor ama "heee bak o da sana aşık o yüzden hep seninle uğraşıyor bu." değil bence. bildiğin laf yapıştırıyor, benim gibi bi insan cevap veremiyor düşün bak öylece kala kalıyorum. bozulmamış, utanmamış gibi yapıp gülümsüyorum falan. işsiz güçsüz bi insan olduğumdan odada oturmuş onu izlediğimi farkedince gülüyor bi de pis pis. kendini beğenmiş piç!( ay afedersin ağır oldu bu aşkım^^) öğlen nerde yiyecekmişim? gel beraber yiyelim demedikten sonra ne soruyosun mal. anaokulunda mıyız utanıyo musun? (abla niye gerilim yaratıyosun ki, belki seninle yemek yemek istemiyor adam.ha?) iyi ki bi dayımın eczanesi var dedik. altı saat boyunca bu malzemeyle idare etti. olamaz mı ya dayımın eczanesi. gidemez miyim ben oraya. hayret! sonra benim giydiğim ayakkabının topuğu! kaç santimmiş! ay ne bilim ben kaç santim, yeterince uzun gösteriyor işte beni. ayağa kalkıp boy ölçüştü benimle ya! üşenmedi! sonra yeterince uzun olduğuna kanaat getirdi.(yarım metre topukla bile adamın çenesine kadar gelebilidim. öpüşücek olsak yine eğilmek zorunda kalıcak. zıplarsam kafa göz yarabilirim, hoş olmaz.) elimden kurabiye torbasını çarpmasına diyecek söz bulamıyorum. az ye şişko! demek istedi sanırım. kendisi çıta gibi hem uzun hem zayıf! ayakkabılarımla nasıl yürüyormuşum! ay yürünüyo işte. kaç numaraymış.çok küçükmüş! onun ki 43'müş! ne yani benimki de mi 43 olsaydı. halla halla ya! tüm bunların öcünü aldım ama yani o kadarda saf değilim. naneli sakız çiğniyodu bu. "iyi ki almışsın onu çok pis soğan kokuyosun."dedim (daha önce hoşlandığım çocuğun tam suratının ortasına "GAYSİN SEN!" dediğim düşünülürse bu hiç bir şey aslında.) bu bi bozuldu, bozulmanın ötesinde bi şaşırdı. hiç beklemiyodu benden öyle bir şey. "gerçekten mi?" dedi. "evet" dedim "nasıl kokuyor." "bende çok rahatsız oldum." dedi ama üstünü başını kokluyor, nasıl kıvranıyor yazık. "tamam sakin ol, şaka yaptım."dedim bu seferde buna inanamadı. o kadar emin ki soğan koktuğundan :D ahahha bak yine keyiflendim. ama korkmaya başladım. bu hayvan kesin bunun öcünü alır diye.
günün en güzel anı: yağmur yağıyordu. ben pencerenin kenarına oturmuş kitap okuyordum. gözümün önüne düşen saç tutamını geriye atmak için kafamı kaldırdım. göz göze geldim onunla, beni izliyordu. ben şaşırdım. o gülümsedi. sonra ben de gülümsedim. utandım, kızardım, kitaba gömüldüm yeniden. ve yağmur hiç aksamadan yağmaya devam etti.

5 Ağustos 2012 Pazar

aslında aşkın bana zor geldiği falan yok. karşıma çıkan insanlar hep zorlaştırdı bu işi. onlar geriye bir adım ben dahada geriye on adım demekti. çok değil iki gün önce kafamda ki belirsizliklerin, soru işaretlerinin, acaba ne olacakların ufacık bir kısmına iyi mi kötü mü olduğunu bilemediğim bir yanıt buldum: hiç bir zaman aşık olamayacağım gerçeğini kabul ettim. "aşık olamayacağım." bu "kanserim." demek gibi bir şey. günümüz şartlarında tedavi edilemeyen bir hastalık, zira aşkın kendisi bir tedavi yöntemi. eğer bütün ömrünüzü bir yatta geçirirseniz yirmibeşinize geldiğinizde sizi dünyanın en güzel deniz manzarasının olduğu bir yere koysalar bile mutlu olamazsınız. maalesef hayatım boyunca aşık olamayacak olmamın nedeni de çok sevdiğim ailemdir. çok güzel bir çocukluk geçirdim, üstelik şu yaşımda hala çocukluk yapabiliyorsam -di'li geçmiş zamanları bir kenara itmeliyim. etrafımda öyle bir sevgi var ki ben bundan sonra karşıma çıkacaklarla yetinemeyebilirim. bir gün içinde, içten olduğundan şüphe etmediğim kaç tane "seni seviyorum." duyuyorum bellisiz. kaç kere nedensiz öpülüyorum hesabı yok. mesela sahilde yürüyüşe çıktığımda arkadan biri koşup sarılıyorsa bana, elimi boynundan dolayıp yol boyu parmak uçlarımı öpüyorsa küçük küçük, sırf süpriz yapabilmek için üç gün öncesinden kutlanıyorsa doğum günüm, denize girerken koruyucu sürdün mü diyorsa biri , yapılan her şeyin karşılıksız yapıldığından eminsem ben nasıl aşık olabilirim bir başkasına? ben zaten aşık olmuşum gibi hissediyorum. ya on yaşında çocuk gelmiş seni çok seviyorum diyip parmak uçlarımı öpüyor, sana dondurma alayım ister misin diye soruyor. ben çocuğun iki yaşı katı adamlardan görmedim bu ince düşünceleri ve işte çok büyük ihtimalle de göremeyeceğim için, bu yazının spreminin ve yumurtasının birleşme nedenine dönecek olursak, ben aşık olamayacağım.

3 Ağustos 2012 Cuma

güzel bir başlangıç olabilir. http://grooveshark.com/#!/s/Golden+Brown/3f9dQy?src=5

yılın dokuz ayını yaz gelsin diye düşünerek geçiren bir insanın yaz gelince evden dışarı çıkamaması hastalığına yakalandım. İnsan 3 oda 1 salon içinde durunca, düşünüyor. Düşününce çok acayip şeyler geliyor aklına. Önce bir sürü kitap okuycam diyor. Sonra kitaplar yerini spora bırakıyor bir heves. Sonra sıcaklardan buhran geçirme dönemi, ardından "klima aslında kötü bir şey muhabbetleri". Komşularla geçirilen bir kaç gün. İş aramaya bile başlamadım düşünce baloncukları. Arkadaşların evlilik haberleri. Ben en iyisi yurt dışında yüksek lisans yapayımlar. Paramın olmayışı. Şimdi iş bulursam 40 yaşında yüksek lisans yapabilirim çıkmazı. en iyisi ben Amerika'ya gideyimler beraberinde 15 dakika uzaklıktaki yazlığa bile gitmeye üşeniş. kapanış.
Oysa hiç gerek yoktu bunlara. Bir kaç hayati ihtiyaçtan ibaretti hepsi. Şezlongdu, şemsiyeydi, denizdi, gözlüktü, buz gibi soğuk suydu, uzanıştı, uyuyuştu, beni sarsıp kendine getiren sersemleyişti, güzel müzikti, güzel haberlerdi, seninle tanıştığıma çok acayip memnun oldumlardı...

18 Haziran 2012 Pazartesi

Haftasonu Kemalpaşa'ya gittim. güzel bir çiftlik evine. köpekler, koyunlar, tavuklar falan. erik, ceviz, kiraz, vişne, armut, şeftali, elma ağaçları. acıktığında kolunu kaldırıp eline gelen ilk meyveyi kopartabildiğin, tişörtüne silip tozunu aldıktan sonra yiyebildildiğin bir yer. etrafındaki herkesin mutlu olduğu, biriyle göz göze geldiğinde sırıtmaya başladığı bir yer. harika yemekler, harika insanlar bir arada olunca ortaya çok güzel bir şeyler çıkıyor. işte böyle.. İzmir'de son günler..

17 Haziran 2012 Pazar

yaptığım şeylere benim bile inanasım gelmiyor. yok ya ben bunu yapmadım heralde, yapmış olamam diyorum ama sonra bakıyorum hikayenin altında benden başka kimsenin imzası yok. şimdi anlatacağım olay bi kaç gün önce yaşandı. ben bu güne kadar bekledim. geçer sandım. unuturum sandım. eğer yeterince unutursam bi gün biri bana bunu anlattığında hadi be diyip şaşıracaktım üstelik, hatta hikayenin kahramanlarını gözümde canlandırıp gülecektim belkide. olmayacak galiba. Bostanlı'da bindim vapura, Pasaport'a doğru gidiyorum. üst katta oturuyorum her zamanki gibi. rüzgar esiyor ve gölge. biraz izledim insanları,denizi, diğer vapurları falan sonra sıkılınca onlardan test kitabımı çıkardım çözmeye başladım. evden çıkarken bir haftadır çıkarttığım tarih notlarını test kitabının arasına koyduğumu unutarak. gayet güzel giderken giderken sen bu notlar uç o rüzgarda! hiiiççç farketmedim bile. omzuma bir el dokundu. bi çocuk işte benim yaşımda falan, spor yapıyorum beeeenn diye basbas bağıran bir vücut, "bu notlar sizin sanırım." ben bu cümleyi duyar duymaz nevrim döndü! notların bir an denize uçtuğunu ve hepsinin yavaş yavaş deniz suyunda çözündüğünü gördüm, sonra kendime küfür edişlerim izledi bunu ardından gözlerimde yaşlar belirdi... sonra birden ayıldım çocuğun elinden kaptım notları, "aaaa siz hayatımı kurtardınız ya. çok çok çok teşekkür ederim valla süpersiniz." dedim ve çocuğun boynuna atlayıp öptüm iki yanağından! o an bana bi aydınlanma geldi. tabi bunda çocuğun kocaman açılmış gözlerinin de etkisi büyük. mimiksiz bir şekilde "benim ineceğim durak geldi." diyip çantamıda kaptığım gibi alt kata koştum. vapurdayım ya ne durağı... allahım ben ne yaptım.. çocuk inşallah arkamdan gelmiyodur.. gelirse denize tlarım yüzerek geçerim kıyıya yaklaştık zaten.. ay kesin deli sandı beni.. inşallah deli sanmıştır ya.. deliyim ben deliyim.. inanmazsa bi daha mı öpsem acaba çocuğu iyice emin olsun yani deli olduğumdan.. ay ne saçmalıyorum iyice boka sardırıcam.. ay keşke gözümde gözlük olsaydı tanımazdı beni belki.. uufff rezillik... diye diye ben vapurdan inmişim, kursa yetişmişim falan. ne diyim ki! allah akıl fikir dağıtırken ben tuvaletteymişim galiba.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

with you, it's different

İnsan neyden korkarsa o gelirmiş başına. Ben mesela, hiç aşık olamamaktan korkuyorum. Cidden korkuyorum. Neden? Bence çok mantıklı bi açıklaması var, şimdi o açıklamayı yapıcam size. Öncelikle şu yaptığımız şey yani yaşamak, en basit haliyle nefes almak inanılmaz mucizevi bir şey. (Korkmayın burdan evrim konusuna bağlamıycam.) Hayatı inanılmaz ciddiye alıyorum. Sadece nefes almak yetmiyor bana. koşmak istiyorum, ağaçlara selam veriyorum, sevdiğim insanları öpüyorum sarılıyorum, dostluğa önem veriyorum, gökyüzünde dolunayı görünce, yüzüme güneş vurunca mutlu olup gülümsüyorum falan. adeta bir 21yy. Pollyanna'sıyım. Çok memnum bu halimden. Mutlu olmak için yaşıyorum bir de sevdiğim insanları mutlu etmek için.(sevmediğim insanları hayatımdan çıkartmak için 1sn. bile harcamıyorum. ama sonra salak gibi bana yaptıklarını unutup, belki düzelmişlerdir lan diyip hayatıma tekrar sokuyorum ki rahat rahat bi daha sıçsınlar içine. sonra o Pollyanna gidiyo milletin bokunu temizliyo.pis muhabbet oldu farkındayım.) Mutlu olmak için bir başkasına ihtiyacım yok.(ailem dışında) Şu hayata geldiysem diyorum, her şeyi yaşamalıyım. yerin dibinede batabilirim ama gökyüzünede dokunmak isterim. Çok acayip hayallerim var. Hiç biri gerçek dışı değil ama büyük hayaller. Biri gerçek olsa diğerinde gözüm kalır. Aç gözlüyüm bu konuda. Havaiye gitsem niye şampamyam yok offff diye oturup ağlamam ama keşke onlarda(sevdiklerim) burda olsaydı diye oturup ağlamışlığım vardır. İnsanın her istediğini yapabilecek güçte olduğunu biliyorum. Tek başına yapılabilir her şey. Zor olur ama sonunda senin olur. Ama işte tamda bu kısıma geldiğimde korkuyorum. Çünkü bazı hayallerim maalesef bir kaç koşula bağlı.
Mesela hafta sonu bi tatile gitmek istiyorum. Mevsim yaz. Otelin penceresinden dışarıya bakıyorum. Alabildiğine kumsal,deniz..Güneş henüz doğuyor. Üzerimde şortum,askılı tişörtüm. tişörtün kolu kaymış omzundan düşüyor ama ben düzelmek için bi çaba harcamıyorum. Yalınayak parkelere basıyorum. Ayak parmaklarıma bakıyorum, sonra tekrar denize. geriniyorum.
sonra yataktan biri kalkıp geliyor yanıma sarılıyor bana, öpüyor beni, hala sarılıyor, gülümsüyor. bana sarılabildiği için gülümseyen bir adamla olduğum için şanslı hissediyorum kendimi. gülümsüyorum bende, öpüyorum onu, belki bi daha hiç öpemem diye. bahçeye inip kahvaltımızı yapıyoruz, güldürüyor beni. denize doğru gidiyoruz. o şezlogda kitap okuyor ben denize giriyorum. su biraz serin o yüzden yavaş ilerliyorum ama menstruasyon dönemindeki bir kadın çikolatalı pastya ne kadar dayanabilirse bende o kadar dayanıyorum bırakıyorum kendimi mavi denize. suyun altında açıyorum gözlerimi. nefesim yetene kadar yüzüyorum suyun altında. çıkıyorum ilerde bi noktada. güneş yüzüme vuruyor, gözlerim yanıyor ama hoşuma gidiyor bu. şimdi tam kafamın üstünden bir kamera havalansa ve yukarı doğru uzaklaşsa nasıl görünürüm onu hayal ediyorum ve nedense bu her seferinde beni güldürüyor. yüzümü kumsala çeviriyorum. Bana doğru yüzen dünyanın en yakışıklı adamını görüyorum. Çok mutluyum. suda şakalaşıyoruz onunla, öpüyorum onu. Toplum içinde sevişememe kuralı çok anlamsız geliyor o an.
Neyse işte bu hayallerimin çoookkk uzun ve farklı versyonları var tabi. hepsini yapmak istiyorum ama lanet olsun önce aşık olmam lazım. hadi onu bi şekilde başardım diyelim, adamında bana aşık olduğu kısım var ki işte o kısım baya sıkıntılı arkadaşım. Yani bilmiyorum, adam falan yiyorum heralde ben, neyse işte aşık olan kimsede yok yani bana. böyle saçma sapan bi insan evladıyım yani. kendini beğenmiş, bencil falan. aşk, sevgi konusunda kimseye inanmayan, güvenmeyen dolayısıyla biriyle bir şey yaşamama önce kendi kafasında izni olmayan, ama kadınlığın veridiği lanet iç güdülerle tüm bunlara tezat olarak aşk isteyen biriyim. en sevdiğim renkler mavi ve beyaz. mor, eflatun falan bu renklerden nefret ediyorum. en sevdiğim mevsim yaz. yapmaktan en çok keyif aldığım şey, gülmek. en sevdiğim elbise ve topuklu ayakkabıları giydiğimde havamdan geçilmiyor.
kendimi yataktan kalkınca bile beğeniyorum bazen. hakkaten çok güzelim diyorum aynada kendime. bazende çirkinliğe bak tövbe estafurullah gece bişey çarpmış beni diyorum. diyorum yani böyle şeyler yapıyorum. bazen kıyafet olayını gereksiz buluyorum, en azından evde çıplak gezmek serbest olsa diye düşünüyorum ciddi ciddi. bazen yalnızken yapıyorum da bunu. Bunu söylediğimde herkes gülüyor. Çıplaklık insanlara komik geliyor olmalı. canım dans etmek istediğinde nerde olduğum önemsiz oluyor. canım istediğinde vapurda bağıra bağıra şarkı söyleyebiliyorum. birini seviyorsam saklayamıyorum. sevmiyorsam da öyle. yemek yapmayı seviyorum, sonra pişirdiklerimi arkadaşlarımla birlikte yemeyide. insanların beni birşeye zorlamasına anlam veremiyorum ve bazen çok ısrar ettiklerinde sinirleniyorum ama zamanla kendi kendimi sakinleştirmeyi öğrendim. hatta öyle ki, ben sinirleniyorum diyene kadar karşımdaki sinirlendiğimi anlayamıyor. hem sinirlenip hemde içinde olduğum duruma üzüldüğümde istemsiz olarak ağlıyorum,durduramıyorumda, henüz onu kontrol edemiyorum etmek de istemiyorum zaten. ağlamam gerekiyor o an demek ki. öğrenmek istediğim çok fazla şey var. ölene kadar vaktim var. yalan söylemekten hiç hoşlanmıyorum. yani madem yanlış bir şey yaptığımın ya da yapacağımın farkındayım, o zaman doğrusunu söylemek ya da doğrusunu yapmak yerine yalan söylemek inanılmaz saçma! şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. ha dur ya bi şey daha anlatıcam. dün çok güzel bir şey oldu. hatta iki şey. sabah kalktım, kahvaltı yaparken aklıma yeni dünya geldi. keşke dedim, olsaydı da yeseydim. yoktu evde çünkü. sonra çamaşırlarımı asarken ipe karşı apartmanın bahçesinde yeni dünya ağacı gördüm, dalları sarkıyor o kadar çok yeni dünya vardı üstünde. sonra salonun pencerisinden bakınca ordada bi yeni dünya ağacı gördüm. dedim artık manava gidip alim ben yeni dünya yoksa ölücek gibiyim, öyle çok istiyor canım. kapı çaldı, postacı amca gelmiş, kapıyı açtım, kargomu aldım sonra bir baktım kapı kolunda bir poşet yeni dünya! nasıl ya?! o kadar şaşırdım ki, postacı amcaya soruyorum siz mi bıraktınız diye. adam gayet ciddi bir şekilde hayır dedi. aldım ben o yeni dünyaları, kim getirdiyse bilmiyorum ama çok teşekkür ettim bi 50 kere falan,sonra yedim onalrı bir güzel. çok güzellerdi ^^ sonra akşam kursa gittim, dersi ortasında baya sıkıldım, dedim ki çıkışta tatlı bişiler yiyim ben, tam o sırada mesaj geldi telefonuma. güzel bi kız mesaj atmış, dersten çıkınca bize gel sana krem karamel yaptım diyor. şöyle bi kafamı kaldırdım, evrenle karşılaşıcam sandım tavan çıktı karşıma, olsun ben yinede "canım bugünlük yeter, çoookkk teşekkürler ama bir şey daha yaparsan kalp krizinden ölüp gidicem ben."dedim. sonra ders çıkışı koştum krem karamelimi yedim ama orda bi problem yok.

15 Mayıs 2012 Salı

İnsanların içi öyle kötülükle dolmuş ki, senin aklından en ufak bir kötü niyet olmamasına rağmen kendilerini öyle bir kaptırıyorlar ki iyilikle yaptığın şeyi, illa evirip çevirip kötü olarak algılıyorlar. iyilik yap denize at dememişler boşuna. zaten öyle yapıyorum aslında. yaptığım iyiliklerden bir karşılık beklediğim olmamıştır.zaten beklesem iyilik olmaz onun adı, başka bişey olur. yok benim ihtiyacım öyle şeylere. kimseden bir şey beklemeden hayatıma devam etmenin ritmik bir yolunu buldum zaten,kimi zaman yorucu olsa da, başını yaslayacak bir omuz arasam da. İyilikle söylediğin bir cümleden türlü kötülükler arayanlar sonrasında hiç vakit kaybetmeden son derece kırıcı olabiliyorlar. üstelik değer verdiğin bir insan yapınca sana bunu, komşunun hakkında dedikodu yapmasından daha çok koyuyor insana. inanamıyorsun, üzülüyorsun, üzüldüğünü söylüyorsun, sinirlendiğini söylüyorsun ki bu konu hemen kapansın daha fazla uzamasın diye ama, karşında ki bir kez daha seni şaşırtmakta bir maruz görmüyor. "şu an üzüyorsun beni,sinirleniyorum da ve zor konuşuyorum şuan." bu cümlelerde anlaşılmayacak bir şey mi var? ben mi kendimi anlatamadım acaba? durmak için sonuna kadar gitmek mi gerekiyor illa ki? hıçkırarak ağladığımı görünce mi susmayı hatırlıyor insan. hayattan kolay kolay şikayet etmem. sevdiğimin insanların ve benim sağlığım yerindeyse her şeyin olabileceğine, şu anda kötü olan durumun ilerde düzelebileceğine inanırım. hayatta kalabilmem için pollyanna olmam gerekiyorsa evet ben o işi becerebiliyorum. şimdide hayattan şikayet etmiyorum ama sırf başkalarının can sıkıntısından benim hayatımın içine sıçmasına deli oluyorum. öfkeli bi insan mısın? git başka yerde öfkelen. sinirlendiğin insana bağır, bana değil. Hiçbir zaman insanları anlayamayacağım. zaten kendimi bile zar zor anlarken, 6 milyon insanı anlamayı beklemek saçma! Ama insan bari seviyorum, değer veriyorum dediği, kendine yakın gördüğü, bir şeyleri paylaştığı insanları anlayabilse, değil mi? çok fazla bişey istemiyorum ki.. saf mıyım neyim? gücüm tükeniyor benimde. hissediyorum. neyse ya daha fazla bir şey yazmak istemiyorum. sıkıldım azcık. çaya petibör batırıp yicem ben. çay hayat kurtarır :)

11 Mayıs 2012 Cuma

"I love you to the moon and back" yes, it is my problem honey and also my karma.

insanlar düşündüklerini söylemekten aciz. hissettiklerini bile söylerken önce bir durup düşünüyorlar ya da sonsuza kadar susuyorlar. nedir onları tutan bilmiyorum,anlayamıyorum. yarının garantisi yok ki! bırak yarını 5 dk sonrasının bile yok. ertelemek niye? utanmak, çekinmek niye? seviyorsan onu, çık karşısına söyle, ya da yaz bişeyler ne bilim ama söyle. bilmeye hakkı yok mu onunda. nefret mi ediyorsun birinden. söyle. sevmiyorum seni de. neden bu yapmacık tavırlar. bağırmak mı istiyorsun, bağır. gülmek mi istiyorsun gül. neden neden neden herkes saklanıyor bir perdenin arkasına. saklanmıyorum diyen, mickey mouse kostümüyle dolaşıyor, kimse içinde ne var bilmiyor. şu an çok acı bir şey fark ettim. :( aslında ben başka bir şeyler demek istiyorum ama nedense uzattım. direkt olarak söyleyemedim. hah! bırak söylemeyi yazamadım. tüm gün beynimi kemirip durdu. kabul etmek istemiyorum hala. bi adam vardı. ağzıma sıçmıştı. hiç bir arkadaşım adama deli gibi aşık olmama bir anlam veremedi. adam cidden sıçtı ağzıma ve ben onun hakkında yine de tek bir kötü söz söyleyemedim. sadece hayatımdan çıkardım, nefes almaya devam ettim. bana zarar vermesin diye en uzağa ittim onu, o zaten dünden razıydı bu duruma. sonra işte üstünden baya zaman geçmişken dün gece rüyamda gördüm. rüyalar bazen hiç iyi olmuyor. baya uzun zamandır görmediğim adamın facebook'una baktım sonra. adam Elf gibi göründü gözüme. çıldırıcam ya! nasıl bu kadar salak olabiliyorum. adama ağzıma sıçıyor,umrunda bile olmuyorum, aradan zaman geçiyor(adımı bile unutmuş olabilir) ben yine de adamı seviyorum. gel dese koşarım gibi. allah belamı versin kısaca. adam için gecenin 3'ünde taksimde tek başıma dolanmışım, tanımadığım insanlarla hala adını bile bilmediğim istanbul'un bi semtinde sabahlamışım, içmişim sarhoş olmuşum, yetmemiş kalkıp Los Angeles'a gitmişim, adamı sevgilisiyle yatakta basmışım... yok ya ben öleyim en iyisi. bu kafayla çok yaşamam zaten. allah cezamı versin benim. hala neden rüyamda onu görüyorum! benim bilinç altımada bana da! yazık! insanlar düşündüklerini söylememekte, maskeler takmakta, perdelerin arkasına saklanmakta çok haklılar. ben seni seviyorum dedim ne oldu,seni özledim dedim ne oldu, senin için geldim dedim ne değişti..her şey daha da kötü oldu. aşık bile olamıyorum artık. birini seviyor muyum acaba diye düşünürken, o gerizekalı adamı ne kadar çok sevdiğim geliyor aklıma ve karşılaştırılamaz olduğunu fark ediyorum, yoluma devam ediyorum. üzerinden bir sürü zaman geçmesine, bu zaman zarfında onunla ilgili bişey aklıma geldiğinde hemen başka bir şeyle kafamı dağıtmış olmama rağmen hala düzelemiyorum. ordan bakınca nasıl görünüyorum hiç umrumda değil. cidden sevdim adamı. herkes öyle sevilmek ister bence. ama işte o sevmedi beni. sevilmeyecek bi kız da değildim aslında ama o sevmedi işte. kolay olanı sevdi, ben de zoru sevmiştim zaten o yüzden üstüne varmadım. neyse hikayenin sonunda esas oğlan esas kızın ağzına sıçıyor ve yeni bir esas kız bulup yola onunla devam ediliyor. esas olan esas kızsa, esas oğlana ve kıza çok uzaklardan bakıyor. arka fonda jay jay johanson çalıyor ve the end yazısını görüyorsunuz. biliyorum bu spoilerdan çok daha öte oldu resmen filmi anlattım. izlemeyin zaten çok da matah bişey değil. üstelik devam filminin de geleceği yok. neyse böyle işte. ha o şarkıda şu oluyor, filmdeki tek güzel ayrıntı belkide. http://www.youtube.com/watch?v=KyQCRx0e2Dw

5 Nisan 2012 Perşembe

allam yareppiiimmm. bugün ben bişi sevdim, anlatmak da istiyorum.şimdi tam nasıl anlatıcam onuda bilemiyorum. böyle küçük ufak bişey düşünün tamam mı? tüyleri falan var, beyaz,sütlü kahve, sarı falan. kuyruğu var salağın. kulakları yumuşacık,ufacık ve sütlü kahve. uyuyo şimdi bu. gittim çömeldim yanına, hiç sallamadı beni. elimi gezdirdim gövdesinde yok tepki vermedi. kulalarıyla oynadım, gıdığını okşadım, kafasını sevdim ancak farketti beni. gözünü araladı şöyle bi, baktı ben varım, gerindi uyumaya devam etti. hani bebekler uyurken burunlarından bi ses çıkartır ya "homğğhh" gibi, buda aynısını çıkartıyordu. ay nasıl tatlı nasıl tatlı. sevgilim olsa bence bu kadar sevemem şuan. alıp eve götürmek istedim onu. uyumak istedim onunla. resmen hayvancağızla pembe panjurlu ev hayalleri kurdum. ama çok tatlıydı be! hele o poposu var ya tam benim avcuma göre yapılmış. böyle pıt pıt vuruyorum, hiiiçç oralı olmuyor, uykuya devam. yarın yine gidicem yanına. belki bana verirler. al sen bunu çok sevdin, ayrı kalmayın birbirinizden derler. demezler mi? derler belki ya. desinler nolur. allam çok tatlı yeaa. çocuğum olursa onun gibi olsun. hayvan sevgisinde son nokta. adı mı? adı yok. bilmiyorum. o heyecanla sormadım kendisine, poposunu pıtpıtlıyodum ben.

14 Mart 2012 Çarşamba

amk ve siktir gibi küfürler biliyorum, içimden çok pis yardırıyorum.

Her şeyi merak eden insanlardan olmadım. İnsanlardan diyorum çünkü öyle bir grup var. Çok ilginçler. Zaten benim yapmadığım her şey bana ilginç gelir daha doğrusu yapmayacağım her şey. Her dakika her şeyi soran insandan hoşlanmıyorum. Geriyorlar beni. Sinirlendiriyorlar. Ya arkadaşım bi iki dakika düşün de mi? Ben zaten sana anlatmak istesem derdimi,kederimi, sevincimi anlatırım de mi? Sen dinlemesen de anlatırım oğlum ben. Sen niye soruyosun ki? Soruyosun, söylemiyorum niye ısrar ediyosun, gerizekalı mısın canım sen? Sen ısrar edince ben anlatıcam mı sanıyosun? Allah akıl fikir versin canım sana. Ben daha da bişey demem. Yok lan dur diycem. Daha tam söyleyemedim içimdekileri. Şeyi de sevmiyorum mesela. Bana hayatında olan biten her şeyi anlatıyosun ya sevmiyorum oğlum onu. yok otobüsü kaçırdım şöyle oldu da, yok öyle olunca tabi bu da şöyle oldu ya, hayat çok ozr ya, bütün terslikler bi tek senin başına geliyor ya. he amk he benim babam kral ben de onun küçük prensesiyim amk. çişimi yapmaya bile gitmiyom tuvalete, hizmetçilerimizden biri benim yerime yapıyo. spor falan yapmıyorum zaten, veriyom parasını koşuyo biri benim yerime. Lan mal mısın!? (bak sinir oldum yine) Her boka sinirleniyon, her boka moralin bozuluyo. Git içinden sinirlen lan! beni niye geriyosun. Benim derdim zaten bana yetiyor, ben niye seninkiylede uğraşıyorum artı sen niye bana dert oluyosun. İnsan değil miyim lan ben! (aklıma şey geldi "ezik miyim lan ben?" neyse. o komikli bişey burda yeri yok. burda sinirleniyoruz balım. ingilizcesi honey) ha ne diyorduk, her şeye sinirlenilmez evladım, her şeye bir kulp takılmaz çocuğum. sen prenses değilsin ki hayatında ki herşey yolunda gitsin diycem ama prensesinde her işi yolunda gitmiyordu. ya babası dese ki, kızım seni bizim komşu ülkenin oğluna vercez yoksa savaş çıkcak bak milletin çoluğu çocuğu var. her şey senin elinde. itiraz istemem. kalk gidiyoz, dese kız allah tuvaletini yaparken yarattığı bi adamla evlense, yüzüne bakmamak için tükürmekten vazgeçeceğin bi adamla evlense söyle bakim sen aradığın kolyeyi bulamamışsın sabah çok mu dert. kimin ki dert? kim daha zor durumda? ha buraya kadar okudun anlamadıysan şöyle diyim. bi siktir git canım ya. atla pencereden atla,inş ölme sakat kal. tövbe tövbe. yok ya vazgeçtim çok acımasız oldu, ölebilirsin tamam sakat kalma. ay ne diyom. bana ne lan ölme git benden uzakta yaşa. bak şeyi de sevmiyorum mesela küçük şeylerin hesabını yapanları, salağa yatanları falan. lan manyak bu ne özgüvensizlik, bu ne küsmeyelim, aramız bozulmasın sana bi gün işim düşercilik! Söyle gitsin lan. Yok ama yapamaz nerde onda o özgüven. peh! Mesela şeyi de sevmiyorum. Birinin kişiliğini değiştirme çabasını. Hani başkasında sevmediği özellikleri düzelticek illaki kendi doğrularına göre. mesela şimdi yukarda şikayet ettiğim özellikler bi insanda varsa ben hayatt zahmet edipte düzeltmeye çalışmam. Ne uğraşcam lan derim. Kendime gider güzel bi aktivite bulurum, onu da hayatımdan çıkartırım. Hatta çıkartmaya da uğraşmam çoğu zaman, kendi haline bırakırım böyle arayıp sormam, o ararsa plan program yaparsa gitmem. Daha az vakit geçiririm yani. Ama bazı insanlar kendi doğrularından başka hiç bir doğruyu kabul etmiyor, Hastalıklı bir durum bence bu. Çok hastalıklı hemde. Sonuçta kimse mükemmel değil ve daha da fenası dünyada seninle aynı olan hiç kimse yok. ...... .. düşünüyorum şimdi beni sinir eden başka ne gibi durumlar var. yazıpta kurtulim istiyorum. Hah! şey var ya. pis insanlar! bazıları yemin ediyorum fransız havasında yaşıyor. domestos nedir bilmeyenler var. Bi insanı sevebilmem için kesinlikle önce temiz olması lazım. Hani sevgili anlamında değil sadece bu kız arkadaşlarım içinde geçerli. Çevremdeki insanlar için yani. Çok sinir oluyorum ya pis insana. hayır pisliği öyle bir boyuta gelenler var ki, temiz olduğunu sanıyor bi de o özgüven var yani ama bok gibi kokuyorlar. parfüm sıksa da nafile, napsın abi parfüm o da gaz haline geçen bi sıvı sonuçta eti ne budu ne. sen gir bi banya yap şöyle güzelinden, bi keselen parfüme bile ihtiyacın kalmaz. Ama yok çoğu insan kuduzdan beter. sudan korkuyor resmen,yanaşmıyor. ay bende sana yanaşmam o zaman. tüksiniyorum ya. pislikler! yıl olmuş 2012 sadece evden çıkarken dişini fırçalayan insanlar var! üşendiği için bi kere kardeşim gece yatarken fırçalamadı dişini valla deyim yerindeyse sürüyerek götürdüm banyoya,üstüne kitledim kapıyı,fırçalayana kadarda açmadım. ama ertesi gün bu işkenceden dolayı gönlünü aldım, brovni yaptım ona. abi o gece dişini fırçalamasa o 2 gün trip atardım ben ona, öpmezdim asla. kuzenim beni öperken, önce "dişimi fırçaladım." der mesela. kafasına terliği yer o ayrı. ben de bi garibim he fırçalasada dövüyorum, fırçalamasada. önceki hayatımda 5 çocuk anası bir ev kadınıydım heralde. ya bak bişeyler daha yazıcaktımda saat çok geç oldu. daha banyo yapcam. yatcam. sabah 6'da kalkıcam. Urla'ya gidicem. hadi balım öptüm seni. devam etcem ben sonra. aklımda çok güzel küfürler var, bi de beş para etmez insanlar. bekle beni. takiple :p