31 Ekim 2010 Pazar

smart smile on my face :)


şimdi bu yazıyı okuyan arkadaşlar "aman olur mu öyle şey.abaza mıyız biz.herkesi aynı kefeye koymak doğru mu?" falan filan diyecekler ama bu beni susturmaya yetecek mi,"oohh nooo" repliğini veriyorumm hemenn ni haahahah:) valla bilmediğim konular hakkında konuşmam,bişey biliyoruzda söylüyoruz heralde demiyorum,bilmediğim konular hakkında sırf inatlığımdan sırf gıcıklığımdan konuşmuşluğum hatta tartışmışlığım ve hatta tartışmanın ortasında hakkaten haksız olduğumu anlayıp yine de tartışmaya devam etmişliğim çoktur ama, vallahide billahide bu konuda dertliyim o yüzden allah ne verdiyse yazıcam artık.

bir kızla bir erkek günümüz teenage tabiriyle "kanka" olabilirler mi?olurlar.çok güzel de olurlar.mesela farklı şehirdelerse,arada bir görüşüyolarsa,yani "birlikte(yanyana)" geçirdikleri zamanlar az ise çok da güzel arkadaş olurlar.acayip eğlenirler.çünkü nedendir bilmiyorum,bir erkek beyniyle bir kadın beyni yanyana geldiğinde aynı frekanstalarsa ortaya çok güzel işler çıkıyor.iş dediysem sevgili okur aklın başka işlere kaymasın,hani komiklik,eğlence falan.eh zaten buraya kadar olan kısmına bizimde sesimiz çıkmıyor.ve lakin bu iki insan parçası yanyana geldiklerinde birlikte geçirdikleri zamanlar arttığında işler hiç de umulduğu gibi gitmiyor.bu kişiler arasında bir yakınlaşma oluyor.garanti veriyorum ya.oluyor!oluyor diyorsam oluyor lan!itiraz etmeyin,dinleyin bi.ama 5 gün sonra oluyor ama 5ay sonra ama 5yıl sonra.(5yılda çok oldu farkındayım ama sen beni anladın.oooyeeeaaa check it out!)

ilk savunmamı yapıyorum ve bu savunmayla abaza damgasını yeme olasılığımıda biliyorum.savunmam şudur:bu insanın doğası,azıcık endorfinin varsa şu kanka dediğin insanla loş ışıklı romantik film ertesi puf bir koltukta oturuver bakalım ne oluyor.şimdi benim bu düşüncemi saçma bulan,gelecekte bu anı ya da benzerini yaşayacak okur tek isteğim o an aklına benim gelmem.bi beyninde bi çaksın yani.cicada böyle yazmıştı de.bi saniyelik bi çakim yani beyninde.milyonlarca sinir hücren var lan beyninde 1 taneside benim için çaksın çok görme bunu bana.sonra işine devam et sen,artık elinimi tutarsın,öpermisin,romantik gizemli bir ses tonuyla karşındakinin ismini söyleyip ilk adımı ondan mı beklersin bilemem.

ikinci savunma cümlem de şudur:madem sen bu işlerin böyle olduğunu düşünmüyorsun.madem sen bir kızla bir erkeğin çok da güzel dost,arkadaş,kanka,kanki ne dersen artık olabiliceğini düşünüyorsun.o zaman sorarım,sevgilinin böyle bir arkadaşı olduğunda neden yeri göğü inletiyorsun?ha sen inletmiyorum ben diyorsun.o zaman neden için içini yiyor??
bi hayal et ama bi düşün hemen itiraz etme.---> dışarda nefis güzel bir bahar havası var.içine çekiyorsun oohh mis gibi,tertemiz,ferah.insanlar parklarda,sahilde...ama sen evin penceresinde.çünkü yarına yetiştirmen gereken işlerin var.ama dersler,ama evraklar,ama ev işleri..vs gel gör ki kız/erkek arkadaşının böyle işleri yok.bu güzel günü değerlendirmek istiyor oysa ki sen evden çıkamazsın,o ise eve girmek istemiyor adete dağ bayır yürümek,o sokak senin bu sokak benim gezmek istiyor.sen evden çıkamayacağını,yapılacak işlerin olduğunu söylediğinde hemen bu arkadaşı arıyor.ne kadar güzel bir tesadüftür ki bu canım arkadaşımızında işi gücü yok,boş gezenin boş kalfası dedikleri cinsten,hayddiiii bunlar ver elini deniz,sahil,parklar,bir takım eğlencelikler.şimdi bu iki yakın kız-erkek arkadaş olayına sıcak bakan gıkını çıkartmayan saygıdeğer arkadaşım,eğer sen buna da sesini çıkartmazsan,ben de sana bişey demiyorum.valla bak demiyorum.ne diycem.dur lan aklıma bişey geldi diyorum:"helal lan sana!takdir ediyorum."

itiraf edim bu yakın arkadaş modeli çok da canımı sıkmıyordu yakın bir zamana kadar.ama ne zaman ki keçi sakaldan ayrıldım(ne ayrılması,terk edildim),bu yakın arkadaş modeli kıçıma batmaya başladı.ayrıldık,kız bir sevindi arkadaş sanırsın kayıp çocuğunu buldu.benle merhabadan başka muhabbeti olmayan insan,benimle msn muhabbetlerine girdi.ayrılık acısından öldüğümü sanıp bana akıl fikir verdi ve hatta çok sıkılırsam kendimi dışarılara atmak istersem hemen onu arayabileceğimi söyledi.yanlışlıkla atılan içeriği yaptığı aktivitelerle dolu çok büyük ihtimalle bu aktivitelerin keçi sakalla yapıldığı buram buram kokan mesajlar yollamaya başladı.
evet başarılı çünkü,sinir oluyorum.evet başarılı çünkü artık unutmak daha kolay hatta daha eğlenceli.kızın derdi ben olmuşum.kendine beni dert edinmiş ya.aahhh zavallım.terkedilen benim ama sen daha acınası haldesin.

bi arkadaşımında dediği gibi"sen öl ya!" :)

ps:bakmayın şikayet yazısı olduğuna,aslında bu olay bana çok iyi geldi.bi durdum önce sinirlendim.sonra keyfim yerine geldi.şimdi bile yüzümde şahane bir gülümseme var.küçük ama etkili :)

26 Ekim 2010 Salı

r u looking for the love? yes yes that's me!


teenage yıllarıma geri döndüm.bakıyorum msn e girmiş.bişey mi yazsam ki diye düşünüyorum.yok yok boşver diyorum sonra,ne yazıcam ki.facebookda görüyorum;mmm tamam bişi yazmıyorum ama bi profiline bakimm ne var ne yok diyorum,yarım saatte neler değişti kim bilir :P
oouu ne msnde ne facebook'da.nerde ki bu? mesaj mı atsam.ay delirdin ne mesajı git yat uyu sen.yorganı başına çek.telefonu uzak bi yere koy.
ayrıca paranoyakta oldum.her sabah alarmı kapattıktan sonra baktığım ilk şey mesaj bölümünün giden kutusu.ya gece uyku sersemi mesaj attıysam falan.rezillik yani.olur olur yapabilirim.potansiyelimi bildiğimden.

bugün komik bişi oldu,akşam anlatırım ona da diye düşündüm,sonra dararidaannn.anlatamazsın dedim,zaten komik şeyide unuttum.
sonra bişeye canım sıkıldı.nasl halledicem dedim.sonra ona sorabilseydim keşke dedim.
nedense bugün hep onu düşündüm ya.birlikteyken bu kadar çok düşünüyormuydum acaba?hatırlamıyorum.

22 Ekim 2010 Cuma

salyangoz..




loş bir ışık vardı.onu görebiliyordum ama her ayrıntıyı görebilmem için dikkatli bakmam gerekiyordu.ben de öyle yaptım.dikkatlice inceledim onu.gözlerini bilerek en sona bıraktım,utandım biraz.ayakkabılarına baktım.bağcıklarına.sıkı bağlanmışlardı.tişörtü eskiydi.saçları dağınıktı.ellerini saçlarında gezdirdi,biraz daha dağıldı.ama en çok ellerini inceledim.dikkatlice.bir daha bana dokunmayacak diye düşündüm.birazdan eve gidecek,belki yolda bir sokak köpeği görecek,sevecek onu ama,bir daha beni sevmeyecek.dokunmayacak.elleri güzeldi.bence hep güzel kalacakdı.herkes sevecek onları.ben bir daha asla..sonra kısa bir süre gözlerine baktım.sokak lambasının ışığında parlıyorlardı.mutlu görünmüyordu gözleri.ne düşündüğünü anlamaya çalıştım ama vaktim kısıtlıydı.ben anlayamadan o kafasını bana doğru çevirdi.ben hemen kaçırdım bakışlarımı.onu o kadar dikkatli incelediğimi anlamamalıydı ama anladı.
"bir şey demiyecek misin?" dedi.
"neden?"dedim.
nefes aldı çok derin bir nefes değildi."seninle bir ilişki yürütebilmek zor değil aslında.sen çok sıkmıyorsun insanı,serbest bırakıyorsun.seninleyken eğleniyorum,sıkılmıyorum.ama....biz duygusal olarak birşey paylaşamıyoruz."dedi.çok da haksız sayılmazdı.
o bunları söylerken ben bir salyangoz olmanın peşindeydim.oturduğumuz duvarın üzerinde bir salyangoz vardı.aslında %50sinden fazlası mukus olmasına rağmen,çok temiz göründü gözüme.çok güzeldi.işte o konuşurken ben dua ediyordum."allahım beni bir salyangoz yap"diyordum."şu an da." "şu salyangoz ben olsam şimdi hemen yok olsam burdan"diyordum."bu salyangoz çok yalnız,beni onun arkadaşı da yapabiilrsin.duvarın köşesine kadar gideriz ve ordan manzarayı izleyebiliriz."diyordum.

onun sesiyle irkildim.
"birşey söylemeyecek misin?"dedi.
baktım ona,gülümsedim.ben o dakikaları slow motion yaşıyordum.bu hallerim ona garip mi geliyordu bilmiyorum.düşündüm söyleyecek bir şeyim varmıydı diye.salyangoz olmak istiyorum desem,çocuk ne kadar doğru bir karar verdiğini düşünecek,hatta bu ayrılık fikrinin neden daha önce aklına gelmediğini düşünüp hayıflanacaktı.diyemedim ki salyangoz olmak istiyorum ben diye.gülümsedim."aklıma birşey gelmiyor şu an"dedim.güldü o da.anladımı acaba salyangoz olmak istediğimi.sanmıyorum.o salyangozu bile görmedi.
yanına oturdum.
ayrılık anları hep böyle güzel midir diye düşündüm.hiç sıkılmıyordum.bence sabaha kadar ayrılabilirdik.güzeldi bence.garip bir şekilde hoşuma gidiyordu bu durum ama bir daha böyle bir anı yaşayamayacağımızı düşününce üzülüyordum.gözlerim doluyordu bazen ama o hiç görmedi.kafamı çevirip,gözlerimi milyon kere kırpıştırıyordum.
"seninleyken mutluydum"dedim.gülümsedi.onunda mutlu olduğunu anladım.keşke bir de saçlarımı sevse diye hayal kurdum.sevmedi ama.gülümsedi ve orda bitti onun için o cümlem.bense hayal kurdum..
...
..
.
onun sesiyle irkildim."eve mi gideceksin?"
"bilmem.burası güzel.biraz otururum."
"burda mı?"
"evet."
....
...
..
"oturacakmısın daha?"
"biraz daha.sonra giderim."
"çok kalma burda."
"olur."
"hoşçakal."
"hoşçakal."
...
..
.
arkasından bakmadım.zaten az önce yeterince izlemiştim.öyle hatırlamak istiyordum.
nedenini bilmiyorum ama ağladım.duvarda ağladım.yolda ağladım.kafede ağladım.evin önünde ağladım.köpekler bile acıdı halime,yanıma gelip beni izlediler sessizce.ama en çok evde ağladım.turuncu kafaya sarıldım ağladım.öptü beni yanağımdan.yine ağladım.
...
..
.
güzel bir yaz gecesi,biz çimlerin üzerinde yatarken,bir yıldız kaydı.öptü beni.
..
.
güzel bir sonbahar gecesi,bir salyangoz tek başına,duvarın köşesine ulaşmaya çalıştı.ve o gitti...

10 Ekim 2010 Pazar

söz bendeeee



haberturk'ün bu pazar ki ekinde Elif Şafak her zaman ki yerini almış.güya bir sayfa yazı yazmış pehhh çoğu zaman olduğu gibi bu haftaki yazısında da sayfanın yarısını kocaman bir resim kaplamakta.neyse konu o değil.
Elif Şafak'ı sevmek istedim.aldım okudum bir kaç kitabını,herkesin deli olduğu,kitapçılarda bilmem ne listelerinde 1. olan kitabını,olmayanınıda okudum.yok arkadaş sevemedim.şimdi burda bir edebiyat gurmesiymiş gibi takılıp size elif Şafak yok şöyle yok böyle demiycem ama bir kere sevmiyorum dedim nedeninide açıklamayı bir borç bilirim.şöyle ki;bana mı denk geldi bilmiyorum ama okuduğum kitaplarında hem eski türkçe'yi,hem de türkçe'de olmayan yabancı sözcükleri kullanmayı tercih ediyor.ben bunu sevmedim.konsantrasyonum bozuluyor.zaten pek kurgu falan da yok kitaplarında.yapmaya çalışmış ama olmamış.beğenmiyorum tarzını.bir de zaten medyatik bir kişilik olduğundan televizyonda orda burda gördüğüm hallerini,tavırlarını sevmedim.aslına bakarsanız,pazar pazar bu yazıyı yazmamın nedeni bu da değil.
bugün sıktım dişimi bir kez daha Elif Şafak'ı sevmeyi denedim.gazetedeki yazısını okudum.beğendim.gayet yalın,sade anlatmış.ne demek istiyorsa onu demiş,zorlamamış.seçtiği konudan mıdır bilmem ama sevdim bu haftaki yazısını.
öyle abartılacak off şahane bir yazı değil elbette ama hani,o kadar insan bu kadının yazılarını severken,kitapları hep liste başı olurken ben bu kadını hiç mi hiç sevmiyordum.ha şimdi seviyormuyum.hayır.sadece bu haftaki yazısını beğendim.Elif Şafak benim için özentilik abidesi,cool olmayan çalışan bir yandan da "allah allah" diye ölen biri.
o ingilizce kitaplarında ki adını "Elif Shafak" diye yazdıkça ondan hep nefret edeceğim.
bir de linkini vereyim size olurda merak edersiniz,okumak istersiniz.
http://www.haberturk.com/yazarlar/559965-zeki-insanlar-iyimser-olamaz-mi

1 Ekim 2010 Cuma

Dirty Dance



fena halde dans etmeye ihtiyacım var.etraftaki insanların hatta mekanın bile önemi yok.bir nedenden ötürü dans etmeliyim,çok güzel dans etmeliyim hemde.ayaklarım sanki yerde değilmiş gibi,kollarım sanki suyun içinde hareket eder gibi ağır ağır.saçlarım hafif esen rüzgarda dağılmalı,rüzgar içimi ferahlatmalı,sanki uzun upuzun bir iskeleden koşup kendini denize bırakmak gibi olmalı.suyla buluştuğunda vücudunun her zerresi,yukarı çıkmaya uğraşmamalı.gözlerini yakmalı deniz dudaklarında minik bir gülümseme olmalı.onun kollarında olduğun için güvende olmalı ama kimse sana dokunmuyormuş gibi özgür olmalı.kırmızı kadar seksi,siyah kadar sakin olmalı..