14 Aralık 2010 Salı

bu hikayenin bazı bölümleri benim bazı anlarımı anlatır.



Ah, Küçük Prens, ne üzüntülü basit bir hayat sürdüğünü yavaş yavaş anladım. uzun süreden beri senin tek eğlencen, güneşin batmasını seyretmekmiş. Buluşmamızın dördüncü günü sabah, sen bana:
- Güneş batılarını severim. Gel bir güneş batması seyredelim, dediğin zaman, bunu anladım.“
- Güneş batması mı? dedim, daha vakit değil ki beklemen gerek.
- Neyi bekleyecek mişim?
- Güneşin batma saatini.
Önce çok şaştın, sonra kendine kendine güldün.
- Ben hep gezegenimde sanıyorum kendimi, dedin.
- Öyle ya, herkes bilir ki, Amerika'da öğle oldu mu, Fransa'da güneş batar. O anda şıp diye Fransa'ya gidebilsek, güneşin batmasını seyredebilirdik. Ama, ne yazık ki Fransa çok uzak! Sen, Küçük Prens, gezegeninde sandalyeni biraz öteye çeker, istediğin saat güneşin batmasını görürdün...
Biraz sonra da:
- Bir gün 44 kez güneşin battığını gördüm! dedin.
- Biliyor musun, insan böyle üzgün oldu mu, güneşin batışını seyretmekten hoşlanır, diye ekledin.
- O gün... öyle üzgün müydün? diye sordum, ama Küçük Prens hiç cevap vermedi.

5 Aralık 2010 Pazar

kış gelsin artık diyenlere bi çift lafım olacaktı müsadenizle



hava sıcak dediniz.aralıktayız hala yarım kolluyla geziyoruz bu nasıl iş dediniz.eee havalar ne zaman soğuycak dediniz.yok küresel ısınmaydı soğumaydı dediniz.

sustum.gıkımı çıkarmadım.

alın işte soğudu hava şimdi kıçınız göğe erdimi.şimdi daha mı iyi oldu.açın sobayı oturun evde.dışarı çıkarken marul gibi katkat giyinin.hep sizin yüzünüzden işte,bu havaların soğuması hep sizin yüzünüzden.yukardaki belli ki biraz kafa dinliyordu mevsimleri değiştirmeyi unutmuştu.hergün hatırlattınız.yemediniz içmediniz havalar sıcak deyip durdunuz.o da duydu artık düzeltti yanlışını.hah!şimdi çok yaşayın siz!

inş bu kış en çok siz üşürsünz.inş bu kış en çok yolda kalan siz olursunz.inş bu kış kıçınız donar.inş o elektrik faturası…. neyse o kadarda insafsız olmayim =)ehe

4 Aralık 2010 Cumartesi

pişmanım..



dün gece utanmadım,üşenmedim kalktım krep yaptım kendime.sonra bir de baktım nutella kavanozunun dibinde bişey kalmamış.koştum bakkal amcaya dedim nutella var mı?anlamadı.nutella var mı dedim tekrar.yine anlamadı.ama ben anladım.bakkal amcanın anlamadığı benim nutellayı telafuz edemeyişim değil,amcam nutella nedir bilmiyor.hemen şöyle taradım bakkalı,zaten 2 tanecik rafı var.eenneee dedim mahalle bakkalı negzel,minnacık.ekmeğe sürcem çikolata arıyorum amca dedim.hee yavrum öyle desene al çokokrem var bak burda dedi.kasanın yanından ayrılmadı,eliyle işaret ettiği yere baktım,100gr.lık bir çokokrem=) uuu beybi seni nasıl görmemişim ben dedim içimden.aldım onu utanmasam sarılıp öpücem.aldı onu bakkal amca elimden,tozlanmış ya üstü sildi verdi bana.

sonra eve gelip kızdım kendime.kim soktu lan benim aklıma o nutella aşiftesini dedim.sanki çokokremi yıllarca aldatmışım gibi hissettim.nutella adeta bir carolin oldu benim gözümde,ben ali oldum bi an da,sevgili canım çokokremse cemile oldu.pişmandım.af diledim çokokremden.affetti beni,vefalı kadın tabi dedim.ne diyom lan ben,kaptırdım yine kendimi.

sürdüm sürdüm yedim onu kreplereee.yetmedii kaşık kaşık yedim.zaten hepsi hepsi 100gr.cıktı.bitiverdi.

yeminim olsun bundan sonra bu eve nutella girmeyecek.adı anılmayacak.

herşeye yeniden başlıyacağız çokokremim.seni dünyanın en mutlu çikolatası yapacağım..

3 Aralık 2010 Cuma

alarmla uyanmamak gibisi yok



bu sabah yorganın altından bir hışımla çıkardım kafamı.”lanet olsun sana.etraf aydınlanmış sen hala yataktasın.”dedim kendime.yanımda ki komidinin üzerinde duran saatime uzandım,gözlerimi 2saniyeliğine sımsıkı kapadım,sonra açıp baktım saate,tam 11.45di.bu saate sınav mı kalır.ya nasıl geç kalırsın diye kızdım kendime.sonra ayılma evresine girmiş olacak ki beynim,aa bi dakika ya bugün sınavım yoktu galiba benim dedim.(tam da emin değilim söylerken ama cümle bitince emin oluyorum falan)

ama bu sefer de yarın ki sınava çalışmak için erken kalkmadığıma yanıyorum.nasıl yetişecek konular ya nasılll??sabahlıycaksın yine ve bu sefer cidden geç kalıcaksın sınava diyorum.tam bu evrede beynime iyice bi kan pompalanıyor,gerilen vücudum kendini salıyor.sınavların dün bittiği dank ediyor kafama.çarşafın sıcaklığını,yastığın yumuşaklığını hissediyorum yeniden.sevgilim elimi tutmuşda benim içimin yağları erimiş gibi oluyor.sakince saati ait olduğu yere bırakıyorum.gözüme telefon ilişiyor,suratımda şımarık bir ifadeyle,iteliyorum az öteye.komidinin üzerinde kitabım duruyor.alıyorum onu elime.yan dönüp okuyorum bir kaç sayfa.yeniden bırakıyorum yerine.biraz sol tarafa doğru yatayım.oohh şimdi de sağ tarafa dönüp yatayım….uyuyayım ben yaa.evet uyumak güzel şey..çok güzel bir şey..

26 Kasım 2010 Cuma

anlatamadığım çok şey var



bişeyler istiyor canım.basit hayaller kuruyorum gerçekleşmesi zor.
basit çünkü masum.
geçekleşmesi zor çünkü sadece benim isteğimle olacak şeyler değil.
yine platonik aşkıma hızlı sıkı bir dönüş yaptım.hani klişe olmasın istiyorum ama bazı adamlar geçmişte bir gün de çok doğru bir laf etmişler,bir deyim bulmuşlar ya da onun gibi birşey:"aşka aşık olmak".Nedir bilmezdim şimdi yaşadığımı hissediyorum.aşığım biliyorum.en derinden hissediyorum içimin acıdığını,ciddi anlamda midemle göğsüm arasında bir yer acıyor onu düşündüğüm bazı zamanlarda,ona ulaşamayacağımı düşündüğüm zamanlarda,gücümün tükendiği zamanlarda.

mesela bir gün çıkıp gelse buraya,2gün birlikte vakit geçirsek.hayatımda olmadığım kadar mutlu olsam,beni mutlu eden o olsa.o aktiviteden diğerine koşalım demiyorum ama yürüsek,sohbet etsek,gülsek,güneş batsa denize,zamanın nasıl geçtiğini anlamasak.mutlu olsa,çok mutlu olsa,onu mutlu eden ben olsam.


mesela bir gün kalkıp gitsem yanına,sevinse beni gördüğüne.günün yorgunluğunu benimle birlikte atsa.birşey yapmadan otursak,konuşmasak,birbirimizde dinlensek.hiçbirşey yapmadan dünyanın en mutlu iki insanı olsak.
ertesi güne birlikte başlasak.sabah beni gördüğünde birşey söylemese bile günaydın dediğimde gözlerinin içi gülse.
akşam jay jay johanson konserine gitsek,bizim şarkılarımızı söylese jay jay.dans etsek birlikte,bana sarılsa sakince.hem tutsa beni hem de özgür bıraksa.istediğimde kollarının arasından sıyrılabileceğimi bilsem ama hep orda kalsam.

beni yolcu ederken gitme demese ama kalmamı istediğini bilsem.gözlerinde görsem beni o dakika özlediğini.gözlerinde görsem bana değer verdiğini,beni önemsediğini.

bir insanı kaç gün üst üste rüyanızda görebilirsiniz?görmediğim geceler bir elin parmaklarıyla sayılabilecek kadar az.uyumak hep güzel o yüzden.rüya görmek çok güzel onun yüzünden.

bu adam mükemmel değil.çok yakışıklı değil.çok zeki değil.çok zengin değil.çok aşık değil.bu adam sadece beni gülümseten bir adam.en salak en iğrenç en aptal haliyle bile beni gülümseten,kusurları önemsiz bir adam benim için.yaptığı herşeyin doğru olmasına gerek yok benim için onun yapıyor olması önemli olan.
garip hastalıklı bir şekilde seviyorum.elimden bu kadarı geliyor.mutlu olduğumda bunu paylaşabiliyorum,mutsuz olduğumda kaçış noktam oluyor.bu adam benim istediğim herşeyi karşılıyor.bu adam iyi ki yapıyor bunu.bu adam iyi ki var.

10 Kasım 2010 Çarşamba

kütüphane'de aklıma gelenler



aşk nedir diye saçma bir soru sormayayım değil mi şimdi.zaten cevabını veremem de size bu sorunun.hakkında çok az şey bildiğim bu üç harflik kelime,öyle google'da aratmalarla,kütüphane dolusu kitap okumakla öğrenilmiyor ne yazık ki.illa ki deneme yanılma yöntemi gerektiriyor ki bu da ne yazık ki tek seferle bitmiyor.

aşkın gözü kördür.basit,geniş zamanlı bir cümle işte.benim buraya yazacağım bilmem kaç tane cümleden daha basit,anlaşılır ve anlamlı.net çünkü.hemde doğru.
...
..
insan aşık olunca yanındakini görmüyormuş.neden acaba böyle oluyor.dış dünyaya algılarını kapatıyor,daha önce gördüğü,üzüldüğü şeyi aşık olunca görmüyor.sadece sevdiği insanı,onunla birlikte bu dünyada yapılacak bütün güzel aktiviteleri,eylemleri nesneleri görüyor.artık kendini bir an olsun yalnız düşünmüyor.bir kendini sevmiyor artık,onunla birlikte seviyor kendini.kendinden,sadece onun için taviz veriyor.kimseyi görmüyor gözü.yanıbaşını görmüyor.sevdiği ona yetiyor zaten,diğerlerine gerek kalmıyor.hep de böyle olmuyor tabi.bazen yanındakinin çığlıkları öyle şiddetleniyor ki,gözü takılıyor dönüp bakıyor bi ama hepsi o kadar işte.diğer tarafta herşey rengarenk,cıvıl cıvıl dururken o neden karşı tarafla ilgilensin ki.görüyor,duyuyor ama ilgilenmiyor.
...
..
..
bir ilişkide atılan adımlar karşılıklı mı olmalı?ben bir adım attım,şimdi sıra onda mı demeli insan?isteseydi yapardı diye mi düşünmeli?n'olur ki atılan bir adımdan sonra,yine bir adım daha atsak?ısrarcılığa mı girer?girse n'olur ki?içinden öyle geliyorsa,n'olur?canın yürümek istiyor belki de koşmak.koştuğun yönü görmen şart mı?sadece koşsan nasıl olurdu?
herkes uyarıyor,herkes bir dur diyor.ne biliyorlar ki benim içimi,içimden ne geldiğini.
....
...
..
bir de hasta olmak için,önce immün sistemin çökmesi gerekmezmiş.bazen hasta olurmuşsun sonra çökermiş immün sistem.her hastalıkta burnunun akması,karnının ağrıması,midenin bulanması gerekmezmiş.bazen öyle durduğun yer de hasta olabilirmişsin.bir sözle hatta bir gülüşle bile.kimse anlamazmış senin hasta olduğunu ama sen bilirmişsin.
bir köpeğe sarılsan,öpsen geçermiş hastalığın,bir bebek gülümsese sana iyileşirmişsin belki.öyle ilaca,iğneye,şuruba gerek yokmuş bazen,bir elini tutsa geçermiş herşey..

7 Kasım 2010 Pazar

başlığa tıklayınca,bir hareket çıkacak ki bu yazıya cuk oturmuş :)

bazen hala yapabilecek bişeyleriniz olduğunu biliyorsanız,hissediyorsanız bazı şeylerin bittiğini kabul etmek zor oluyor hatta kabul edemiyorsunuz işte.

birini seversiniz,sizin için herşey güzel olabilir ama karşı taraf için her zaman aynı şekilde olmuyormş.hiç beklemediğiniz bir anda sizi terkedip gidebiliyor.zaten işte bu yüzden adı terkedilmek,hiç beklemediğiniz bir an da olduğu için.yoksa sizde bişeylerin ters gittiğini anlasanız,ayrılırsınız terkedilmek olmaz onun adı.

terkedildiğinde insan,içinde öyle şeyler birikiyor ki.eskisinden daha çok seviyor karşıdakini.halbuki tam tersi olmalı diyor mantığı."adam seni terketti gitti be kadın,seni sevmiyor işte sen onu seviyorsun ama o seni sevmiyor işte.sen onunla olmak istiyorsun,onunla gülmek istiyorsun,onunla sıkılmak istiyorsun,uyumak istiyorsun,onu öpmek istiyorsun,saçını dağıtmak istiyorsun ama o istemiyor be kadın." diyor.haklıda.ama yapamıyor insan.ters tepiyor herşey.daha çok seviyosun.eskisinden daha çok düşünür oluyorsun.işte hep terkedilmeler yüzünden bunlar.ansızın geldiğinden ayrılık.

hani olur ya telefonda konuşursun biriyle,karşı taraf "oldu o zaman görüşürüz."deyip kapatır telefonu "çaaaaattt!" diye.oysa sizin daha söyleyecekleriniz vardı değil mi.naparsınız geri ararsınız.hah işte ben yedim o boku.sabahtan beri kıvranmalarım o yüzden,diyemedim şu iki satır cümleyi.
....
...
..
diyceklerim vardı.aklımda sorular vardı.istediklerim vardı.söyledim bir çoğunu.kötü birşey yapmadım.sakince sorularımı sorup cevabını bekledim.aldım cevaplarımı tam kapatmaya yelteniyordum ki,o da bir soru sordu bana.çalışmadığım yerden.. bilmiyorum dedim.aynı soruyu ona da sordum o da bilmiyordu.kim bilecekti bu sorunun cevabını bizden başka?cevaptan mı korktuk?cesaret mi edemedik?gerçekten bilemedik mi?

mutsuz muyum?yok canım değilim,bakmayın siz bunun melankolik bir yazı olduğuna.ben mutluluğu bir tek kişiye bağlamadım hiçbir zaman.ama eksiğim biraz,kabul ediyorum.

ne demiştim yazının başında,hala söyleyecekleriniz yapacaklarınız varsa kabul edemiyorsunuz terkedilmeyi.ben diyeceğimi dedim,yapacağımı yaptım,içim rahat.huzura ermeme çok az kaldı.bana düşeni yaptım ya,yüzüm gülüyor artık.

ona bir tek mesajım olur artık: "bugünün işini yarına bırakma."

31 Ekim 2010 Pazar

smart smile on my face :)


şimdi bu yazıyı okuyan arkadaşlar "aman olur mu öyle şey.abaza mıyız biz.herkesi aynı kefeye koymak doğru mu?" falan filan diyecekler ama bu beni susturmaya yetecek mi,"oohh nooo" repliğini veriyorumm hemenn ni haahahah:) valla bilmediğim konular hakkında konuşmam,bişey biliyoruzda söylüyoruz heralde demiyorum,bilmediğim konular hakkında sırf inatlığımdan sırf gıcıklığımdan konuşmuşluğum hatta tartışmışlığım ve hatta tartışmanın ortasında hakkaten haksız olduğumu anlayıp yine de tartışmaya devam etmişliğim çoktur ama, vallahide billahide bu konuda dertliyim o yüzden allah ne verdiyse yazıcam artık.

bir kızla bir erkek günümüz teenage tabiriyle "kanka" olabilirler mi?olurlar.çok güzel de olurlar.mesela farklı şehirdelerse,arada bir görüşüyolarsa,yani "birlikte(yanyana)" geçirdikleri zamanlar az ise çok da güzel arkadaş olurlar.acayip eğlenirler.çünkü nedendir bilmiyorum,bir erkek beyniyle bir kadın beyni yanyana geldiğinde aynı frekanstalarsa ortaya çok güzel işler çıkıyor.iş dediysem sevgili okur aklın başka işlere kaymasın,hani komiklik,eğlence falan.eh zaten buraya kadar olan kısmına bizimde sesimiz çıkmıyor.ve lakin bu iki insan parçası yanyana geldiklerinde birlikte geçirdikleri zamanlar arttığında işler hiç de umulduğu gibi gitmiyor.bu kişiler arasında bir yakınlaşma oluyor.garanti veriyorum ya.oluyor!oluyor diyorsam oluyor lan!itiraz etmeyin,dinleyin bi.ama 5 gün sonra oluyor ama 5ay sonra ama 5yıl sonra.(5yılda çok oldu farkındayım ama sen beni anladın.oooyeeeaaa check it out!)

ilk savunmamı yapıyorum ve bu savunmayla abaza damgasını yeme olasılığımıda biliyorum.savunmam şudur:bu insanın doğası,azıcık endorfinin varsa şu kanka dediğin insanla loş ışıklı romantik film ertesi puf bir koltukta oturuver bakalım ne oluyor.şimdi benim bu düşüncemi saçma bulan,gelecekte bu anı ya da benzerini yaşayacak okur tek isteğim o an aklına benim gelmem.bi beyninde bi çaksın yani.cicada böyle yazmıştı de.bi saniyelik bi çakim yani beyninde.milyonlarca sinir hücren var lan beyninde 1 taneside benim için çaksın çok görme bunu bana.sonra işine devam et sen,artık elinimi tutarsın,öpermisin,romantik gizemli bir ses tonuyla karşındakinin ismini söyleyip ilk adımı ondan mı beklersin bilemem.

ikinci savunma cümlem de şudur:madem sen bu işlerin böyle olduğunu düşünmüyorsun.madem sen bir kızla bir erkeğin çok da güzel dost,arkadaş,kanka,kanki ne dersen artık olabiliceğini düşünüyorsun.o zaman sorarım,sevgilinin böyle bir arkadaşı olduğunda neden yeri göğü inletiyorsun?ha sen inletmiyorum ben diyorsun.o zaman neden için içini yiyor??
bi hayal et ama bi düşün hemen itiraz etme.---> dışarda nefis güzel bir bahar havası var.içine çekiyorsun oohh mis gibi,tertemiz,ferah.insanlar parklarda,sahilde...ama sen evin penceresinde.çünkü yarına yetiştirmen gereken işlerin var.ama dersler,ama evraklar,ama ev işleri..vs gel gör ki kız/erkek arkadaşının böyle işleri yok.bu güzel günü değerlendirmek istiyor oysa ki sen evden çıkamazsın,o ise eve girmek istemiyor adete dağ bayır yürümek,o sokak senin bu sokak benim gezmek istiyor.sen evden çıkamayacağını,yapılacak işlerin olduğunu söylediğinde hemen bu arkadaşı arıyor.ne kadar güzel bir tesadüftür ki bu canım arkadaşımızında işi gücü yok,boş gezenin boş kalfası dedikleri cinsten,hayddiiii bunlar ver elini deniz,sahil,parklar,bir takım eğlencelikler.şimdi bu iki yakın kız-erkek arkadaş olayına sıcak bakan gıkını çıkartmayan saygıdeğer arkadaşım,eğer sen buna da sesini çıkartmazsan,ben de sana bişey demiyorum.valla bak demiyorum.ne diycem.dur lan aklıma bişey geldi diyorum:"helal lan sana!takdir ediyorum."

itiraf edim bu yakın arkadaş modeli çok da canımı sıkmıyordu yakın bir zamana kadar.ama ne zaman ki keçi sakaldan ayrıldım(ne ayrılması,terk edildim),bu yakın arkadaş modeli kıçıma batmaya başladı.ayrıldık,kız bir sevindi arkadaş sanırsın kayıp çocuğunu buldu.benle merhabadan başka muhabbeti olmayan insan,benimle msn muhabbetlerine girdi.ayrılık acısından öldüğümü sanıp bana akıl fikir verdi ve hatta çok sıkılırsam kendimi dışarılara atmak istersem hemen onu arayabileceğimi söyledi.yanlışlıkla atılan içeriği yaptığı aktivitelerle dolu çok büyük ihtimalle bu aktivitelerin keçi sakalla yapıldığı buram buram kokan mesajlar yollamaya başladı.
evet başarılı çünkü,sinir oluyorum.evet başarılı çünkü artık unutmak daha kolay hatta daha eğlenceli.kızın derdi ben olmuşum.kendine beni dert edinmiş ya.aahhh zavallım.terkedilen benim ama sen daha acınası haldesin.

bi arkadaşımında dediği gibi"sen öl ya!" :)

ps:bakmayın şikayet yazısı olduğuna,aslında bu olay bana çok iyi geldi.bi durdum önce sinirlendim.sonra keyfim yerine geldi.şimdi bile yüzümde şahane bir gülümseme var.küçük ama etkili :)

26 Ekim 2010 Salı

r u looking for the love? yes yes that's me!


teenage yıllarıma geri döndüm.bakıyorum msn e girmiş.bişey mi yazsam ki diye düşünüyorum.yok yok boşver diyorum sonra,ne yazıcam ki.facebookda görüyorum;mmm tamam bişi yazmıyorum ama bi profiline bakimm ne var ne yok diyorum,yarım saatte neler değişti kim bilir :P
oouu ne msnde ne facebook'da.nerde ki bu? mesaj mı atsam.ay delirdin ne mesajı git yat uyu sen.yorganı başına çek.telefonu uzak bi yere koy.
ayrıca paranoyakta oldum.her sabah alarmı kapattıktan sonra baktığım ilk şey mesaj bölümünün giden kutusu.ya gece uyku sersemi mesaj attıysam falan.rezillik yani.olur olur yapabilirim.potansiyelimi bildiğimden.

bugün komik bişi oldu,akşam anlatırım ona da diye düşündüm,sonra dararidaannn.anlatamazsın dedim,zaten komik şeyide unuttum.
sonra bişeye canım sıkıldı.nasl halledicem dedim.sonra ona sorabilseydim keşke dedim.
nedense bugün hep onu düşündüm ya.birlikteyken bu kadar çok düşünüyormuydum acaba?hatırlamıyorum.

22 Ekim 2010 Cuma

salyangoz..




loş bir ışık vardı.onu görebiliyordum ama her ayrıntıyı görebilmem için dikkatli bakmam gerekiyordu.ben de öyle yaptım.dikkatlice inceledim onu.gözlerini bilerek en sona bıraktım,utandım biraz.ayakkabılarına baktım.bağcıklarına.sıkı bağlanmışlardı.tişörtü eskiydi.saçları dağınıktı.ellerini saçlarında gezdirdi,biraz daha dağıldı.ama en çok ellerini inceledim.dikkatlice.bir daha bana dokunmayacak diye düşündüm.birazdan eve gidecek,belki yolda bir sokak köpeği görecek,sevecek onu ama,bir daha beni sevmeyecek.dokunmayacak.elleri güzeldi.bence hep güzel kalacakdı.herkes sevecek onları.ben bir daha asla..sonra kısa bir süre gözlerine baktım.sokak lambasının ışığında parlıyorlardı.mutlu görünmüyordu gözleri.ne düşündüğünü anlamaya çalıştım ama vaktim kısıtlıydı.ben anlayamadan o kafasını bana doğru çevirdi.ben hemen kaçırdım bakışlarımı.onu o kadar dikkatli incelediğimi anlamamalıydı ama anladı.
"bir şey demiyecek misin?" dedi.
"neden?"dedim.
nefes aldı çok derin bir nefes değildi."seninle bir ilişki yürütebilmek zor değil aslında.sen çok sıkmıyorsun insanı,serbest bırakıyorsun.seninleyken eğleniyorum,sıkılmıyorum.ama....biz duygusal olarak birşey paylaşamıyoruz."dedi.çok da haksız sayılmazdı.
o bunları söylerken ben bir salyangoz olmanın peşindeydim.oturduğumuz duvarın üzerinde bir salyangoz vardı.aslında %50sinden fazlası mukus olmasına rağmen,çok temiz göründü gözüme.çok güzeldi.işte o konuşurken ben dua ediyordum."allahım beni bir salyangoz yap"diyordum."şu an da." "şu salyangoz ben olsam şimdi hemen yok olsam burdan"diyordum."bu salyangoz çok yalnız,beni onun arkadaşı da yapabiilrsin.duvarın köşesine kadar gideriz ve ordan manzarayı izleyebiliriz."diyordum.

onun sesiyle irkildim.
"birşey söylemeyecek misin?"dedi.
baktım ona,gülümsedim.ben o dakikaları slow motion yaşıyordum.bu hallerim ona garip mi geliyordu bilmiyorum.düşündüm söyleyecek bir şeyim varmıydı diye.salyangoz olmak istiyorum desem,çocuk ne kadar doğru bir karar verdiğini düşünecek,hatta bu ayrılık fikrinin neden daha önce aklına gelmediğini düşünüp hayıflanacaktı.diyemedim ki salyangoz olmak istiyorum ben diye.gülümsedim."aklıma birşey gelmiyor şu an"dedim.güldü o da.anladımı acaba salyangoz olmak istediğimi.sanmıyorum.o salyangozu bile görmedi.
yanına oturdum.
ayrılık anları hep böyle güzel midir diye düşündüm.hiç sıkılmıyordum.bence sabaha kadar ayrılabilirdik.güzeldi bence.garip bir şekilde hoşuma gidiyordu bu durum ama bir daha böyle bir anı yaşayamayacağımızı düşününce üzülüyordum.gözlerim doluyordu bazen ama o hiç görmedi.kafamı çevirip,gözlerimi milyon kere kırpıştırıyordum.
"seninleyken mutluydum"dedim.gülümsedi.onunda mutlu olduğunu anladım.keşke bir de saçlarımı sevse diye hayal kurdum.sevmedi ama.gülümsedi ve orda bitti onun için o cümlem.bense hayal kurdum..
...
..
.
onun sesiyle irkildim."eve mi gideceksin?"
"bilmem.burası güzel.biraz otururum."
"burda mı?"
"evet."
....
...
..
"oturacakmısın daha?"
"biraz daha.sonra giderim."
"çok kalma burda."
"olur."
"hoşçakal."
"hoşçakal."
...
..
.
arkasından bakmadım.zaten az önce yeterince izlemiştim.öyle hatırlamak istiyordum.
nedenini bilmiyorum ama ağladım.duvarda ağladım.yolda ağladım.kafede ağladım.evin önünde ağladım.köpekler bile acıdı halime,yanıma gelip beni izlediler sessizce.ama en çok evde ağladım.turuncu kafaya sarıldım ağladım.öptü beni yanağımdan.yine ağladım.
...
..
.
güzel bir yaz gecesi,biz çimlerin üzerinde yatarken,bir yıldız kaydı.öptü beni.
..
.
güzel bir sonbahar gecesi,bir salyangoz tek başına,duvarın köşesine ulaşmaya çalıştı.ve o gitti...

10 Ekim 2010 Pazar

söz bendeeee



haberturk'ün bu pazar ki ekinde Elif Şafak her zaman ki yerini almış.güya bir sayfa yazı yazmış pehhh çoğu zaman olduğu gibi bu haftaki yazısında da sayfanın yarısını kocaman bir resim kaplamakta.neyse konu o değil.
Elif Şafak'ı sevmek istedim.aldım okudum bir kaç kitabını,herkesin deli olduğu,kitapçılarda bilmem ne listelerinde 1. olan kitabını,olmayanınıda okudum.yok arkadaş sevemedim.şimdi burda bir edebiyat gurmesiymiş gibi takılıp size elif Şafak yok şöyle yok böyle demiycem ama bir kere sevmiyorum dedim nedeninide açıklamayı bir borç bilirim.şöyle ki;bana mı denk geldi bilmiyorum ama okuduğum kitaplarında hem eski türkçe'yi,hem de türkçe'de olmayan yabancı sözcükleri kullanmayı tercih ediyor.ben bunu sevmedim.konsantrasyonum bozuluyor.zaten pek kurgu falan da yok kitaplarında.yapmaya çalışmış ama olmamış.beğenmiyorum tarzını.bir de zaten medyatik bir kişilik olduğundan televizyonda orda burda gördüğüm hallerini,tavırlarını sevmedim.aslına bakarsanız,pazar pazar bu yazıyı yazmamın nedeni bu da değil.
bugün sıktım dişimi bir kez daha Elif Şafak'ı sevmeyi denedim.gazetedeki yazısını okudum.beğendim.gayet yalın,sade anlatmış.ne demek istiyorsa onu demiş,zorlamamış.seçtiği konudan mıdır bilmem ama sevdim bu haftaki yazısını.
öyle abartılacak off şahane bir yazı değil elbette ama hani,o kadar insan bu kadının yazılarını severken,kitapları hep liste başı olurken ben bu kadını hiç mi hiç sevmiyordum.ha şimdi seviyormuyum.hayır.sadece bu haftaki yazısını beğendim.Elif Şafak benim için özentilik abidesi,cool olmayan çalışan bir yandan da "allah allah" diye ölen biri.
o ingilizce kitaplarında ki adını "Elif Shafak" diye yazdıkça ondan hep nefret edeceğim.
bir de linkini vereyim size olurda merak edersiniz,okumak istersiniz.
http://www.haberturk.com/yazarlar/559965-zeki-insanlar-iyimser-olamaz-mi

1 Ekim 2010 Cuma

Dirty Dance



fena halde dans etmeye ihtiyacım var.etraftaki insanların hatta mekanın bile önemi yok.bir nedenden ötürü dans etmeliyim,çok güzel dans etmeliyim hemde.ayaklarım sanki yerde değilmiş gibi,kollarım sanki suyun içinde hareket eder gibi ağır ağır.saçlarım hafif esen rüzgarda dağılmalı,rüzgar içimi ferahlatmalı,sanki uzun upuzun bir iskeleden koşup kendini denize bırakmak gibi olmalı.suyla buluştuğunda vücudunun her zerresi,yukarı çıkmaya uğraşmamalı.gözlerini yakmalı deniz dudaklarında minik bir gülümseme olmalı.onun kollarında olduğun için güvende olmalı ama kimse sana dokunmuyormuş gibi özgür olmalı.kırmızı kadar seksi,siyah kadar sakin olmalı..

30 Eylül 2010 Perşembe

dertler derya hahayt:D


sevgilim madrid'de.ben gidemedim.dedektif tanıdığı olan??
adam diyor ki "sevgilim ben duş alıp yatıcam,öpüyorum seni."
ben ne diyorum " o duşa yalnız gir yalnız çık.yatakta yorgana sarıl,korkarsan beni ara yan odaya modaya gitme."
eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeeeekkkkk bu işte:( paranoya oldum. ama abi adam madrid,barcelona geziyor sabahtan akşama.her gece partylere akıyor.facebook'tan hergün yeni biri ekleniyor o lanet arkadaş listesine.napim ben.
be cool damla.be cool :)

20 Eylül 2010 Pazartesi

ilk günden sakarlığımı yaparım!my name is Damla,maaannn! :D

okulun ilk günü,taş cafe'nin arkasında ki (iç ses:bunlar böyle ayrık mı yazılıyor lan?neyse...) armutlara oturayım derken yere düştüm göt üstü!şanslımıydım?hayır!etrafım öğrenci ordusuyla çevriliyken oldu bu olay ki pek çoğunluğu 4.ve 1.sınıflardı.hep beraber güldük mü? güldük:)o zaman no problemoo.

bu sene bitirme tezi diye bir olay var ya,bence ben onu yazamıycam.nasıl yazılıcak ki o ne bileyim ben.bi de konunla ilgili 50-60 makale okuyup onların geniş bir özeti niteliğinde birşeyse yani bu tez dedikleri,kusura bakmasınlarda "ne lan o! öyle şey mi ollur?ne anladık biz bundan!" derim yani(içimden).tek zorluğu 50-60 makaleyi okuyup,öğrenmek olur ama ne bilim çok da cıvcıvlı bişey değil yani,yeni birşey üretmiyorsun sonuçta,var olan şeyleri düzenliyorsun.niye taktım ben bu tez olayına,herkes benim gibi mi düşünüyor onu da bilmiyorum.

yakın bi zamanda çok güzel bir yazı yazıcam buraya,hissedebiliyorum :) yılmayın okuyun siz bunları,bişey kaybetmezsiniz:)

5 Eylül 2010 Pazar

kendimle ilgili birkaç "ıvırzıvır"



şimdi aslında hiç birşey garip,değişik,ilginç(bu kelimeler türk dil kurumu sözlüğünde aynı anlamamı geliyor bilmiyorum,yine de yazdığım için mutluyum)değil belki ama yine de sanki herşey öyleymiş gibi bir melankoli havası içindeyim.bunda fonda çalan jay jay johanson etkisini yok saymıyorum tabi ama yine de bu melankolinin sebebi sanki başka şeylermiş gibime geliyor.
aslında uzun zaman değil belki ama bayadır içimde tuttuğum bana dert olan birşey var.buraya yazsam da rahatlamayacağım biliyorum.çözümü teoride basit aslında,gidip adam akıllı konuşmak ama maalesef ben bu sefer ne adamım ne de aklım var.üzüyor bu konu beni.konuşmam gereken ama bir türlü konuşmaya cesaret edemediğim kişiyi daha çok üzüyor belki ama yapamıyorum.aslında konunun kendisi değil üzen,belkide asıl üzücü olan benim adam olmamam ve aklımın olmaması yani özetle benim cesaretsiz olmam.benim....kelime yok nasıl biri olduğumu anlatmaya.var da ben bilmiyorum şimdi onun türkçesini.tasvir edeyim size: hani birileri bir şeyler yapar ve siz onun yaptığının yanlış olduğunu söylersiniz."aaaa şuna da bakın bu yapılacak iş mi dersiniz." hah işte tüm bunları söyledikten sonra,siz kalkıp o yanlış işi yanlışı bile bile yaparsanız siz ne olursunuz?yanlış anlamayın abilerim ablalarım.size birşey dediğim yok.o eşşekliği ben yaptım,onu anlatmak derdim.öle sizli kurdum cümleleri ki empati yapabilin.neyse bu konu birgün hallolur o zaman rahatlarım ben biliyorum ama o gün ne zaman bilmiyorum..

yapıcak hiç bir işim kalmadı.20eylül'e kadar boş gezenin boş kalfasıyım.kendime bir uğraş bulma,zamanımı doldurma derdim derdim de yok.yarın da iskenderun'a gidiyorum.evimde inzivaya çekiliyorum.amaaaa dert biter mi :) şaka tabi dert yok da biraz sıkıntı var.bu aralar sevgilim bana takmış durumda.sanırım uğraşacak hiç bir şeyi yok.çok fazla boş vakti var.benim kendime uğraş bulma gibi bir derdim yok ama sevgilime acil bir uğraş bulmalıyım.bu işi ben yapmak zorundayım çünkü onun öyle bir derdi yok.o zaten benimle uğraşmaktan gayet memnun görünüyor.


ps: resimle yazı arasında bir ilgi alaka münakaşa mevcut değildir.

19 Ağustos 2010 Perşembe

koca bir yaz



nasıl geçti bütün yaz anlayamadım.temmuz ayı,yaz okulundan fırsat bulduğum zamanlarda evde misafir ağırlamak,bodruma ya da çeşmeye kaçmakla geçti.ağustos zaten stajla başladı,sonra sınavlar derken bir de baktım ,izmirde geçirilecek bir haftam kalmış.1 hafta sonra ankara'ya gideceğim.ameliyat olacağım.eğer okul açılmadan önce vaktim kalırsa bir kaç günde olsa iskenderuna gitmek istiyorum.zaten sonra okul açılıyor ve ben en geç 20 eylülde tekrar dönüyorum izmire.tüm bunların arasına bir de güzellik sıkıştırdım.nasıl yaptım hangi ara oldu hiç bilmiyorum ama güzel oldu,bir sevgilim oldu.

bugün bitti sınavlarım.hepside iyi geçti.ortalamam yükseliceği için çok mutluyum.stajımda bitiyor haftaya.cidden yoruldum artık.bu kadar yorulacağımı tahmin etmemiştim ben ama yoruldum.. allahtan herşey iyi,güzel.bu yorunluğun üstüne birde moral bozukluğu çekemezdim.
yapılması gereken iki şey kaldı:
1)staj defteri yazılacak.
2)ankara'ya gidilip ameliyat olunacak.
ameliyat tarihi yaklaştıkça heyecanlanır oldum.nasıl iyileşicek?kaç günde iyileşicek?çok canım yanıcak mı? iskenderuna gitme için vaktim kalıcak mı?...
umarım herşey iyi olur.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

ya bi sevgilim olursaaaa aman tanrımmm!!! :D



şimdi ben olayı anlatayım,kim daha(!) garip siz karar verin.
bir arkadaşım var,nerdeyse 2 aydır görüşmüyorduk.neyse geçen gün ben bunu alsancakta görünce,konuştuk falan dedik müsait olduğumuz bir zaman buluşalım.iyigüzel her şey hoş.geldi o gün buluştuk,normal bir akşam geçirdik.böylee vauuvvv huuuu deli eğlendim falan olmadım,işte normal bir kaç saat,geçirdim.sonra çocuk "cumartesi yine buluşalım mı?" dedi.bende olur bakarız durumlara dedim.yani bu ne demek benim dilimde "ya şimdi hayır diyemiyorum ama aslında buluşmak istemiyorum pek,anlasana,ısrar etmesen hani ne güzel olacak." Ama o bunu böyle anlamadı,sanki naza çekiyomuşum gibi oldu.şimdi diyebilirsiniz,e be kızım söylesene adama,cumartesi görüşemeyiz ben müsait değilim,diye.yok yaaaa pışşşıkkkk!bana ne kendi anlasın,her kız gibi bende bişey derim ama demek istediğim asıl şey başkadır.bana ne o anlasın :D ayrıca bunu istemli de yapmıyorum yani,genetiğim bu napayım,kadın olmanın verdiği birşey sanırım.herneyse.. bu cumartesi günü gelene kadar bu çocuk günde 3 öğün yemek yer gibi yılmadı beni aradı,hepsinde de napıyorum ne ediyorum ve hatta en sinir bozucu olanına geliyorum "kiminleyim?". allahımmm o an işte tam o sorunun sorulduğu anda benim şalterler bir attı!!! sana ne yaa.arkadaşımlayım,kardeşimleyim,onunlayım,bununlayım.3gün öncesine kadar,arayıp sormuyodun bile noldu da şimdi kiminle nereye gittiğimi bilmek istersin.hadi bildin diyelim nasıl olurda trip atarsın seni çağırmadım diyee.allaahh alllaahhh 3gün önce de çağırmıyordum zaten,şimdi niye çağırayım.aradığında müsait olmuyorum mesela,daha sonra konuşalım mı şuan da bir işim var diyorum,ısrarla ne işim olduğunu soruyor.ya zaten ne işim olduğunu anlatıcak kadar zamanım olsa seninle konuşurum değil mi,ya da belki sana söyleyemeyeceğim bir işim var.hayret bir olay yaaa.bir kere buluştuk çocuk hemen sevgili triplerine girdi.böyle insanlar ilişkiden soğutur insanı.beni soğutuyor yani.nasıl daraldım 3gündür ya anlatamam yani.kendimi yedim bitirdim,sevgilim olucak diye.ay komik geliyo olabilir ama nasıl tırstım ya sevgilim olursa diye:)
bugün cumartesi.kesinlikle onunla buluşmayacağım.bildiğin ekicem.ama ekmezsem ben ölücem yani,napim canım.ruh sağlığım bozuldu burda.ulan yalanda söyleyemiyorum.dün msnde bütün gece bulabildiğim bütün yalanları kamuoyuna açtım,oylamaya dahil ettim,en çok puan alan bahane bugün o çocuğa söylenicek.ister yer ister yemez valla keyfi bilir.allahtan şu blogtan haberi yok,ay buraya da yazamasam içimde patlıycaktı zaten.ee bu blogun amacı neydi"içimde patlamasın dedim yazmaya karar verdim :)"

8 Ocak 2010 Cuma

belki masal.. belki hikaye..




bu hikayenin zamanı yok.yeri;dünyanın en güzel şehri..
şehrin ortasında,yüzyıllar öncesinden kalmış bir kule.kulede biri.o biri ki,yüzyıllar öncesinide,şimdiyide seven biri.özleyen biri..gözleyen biri.. uyumayan biri.. uyuyamayan..

aslında şimdi size anlatmak istedikleri çok farklı şeyler ama şimdi bile kaleminin anlatmaması,unutması hatta unuttuğunu sandığı şeylere kaymasını izliyor.engel olmak ya da olmamak arasında gidip geliyor ama biliyor boşuna,en başından beri yaptığı şeyi yapacak yine,sonunda oluruna bırakacak herşeyi,kendini bir yaprağa dönüştürüp,kulenin en tepesinden bırakacak sevdiği şehrin rüzgarına..

yaptığı şeyin doğru olup olmadığı umrunda bile değil,kolayı seçecek,rüzgara güvenecek..zaten bu kuleyede,bu şehrede o hiç bilmediği rüzgarla gelmedi mi.

yaşadıkları çok bişey değil aslında ama yaşı küçük işte.kendini cin sanıyor ama bir de bakıyor en safıymış şehrin.önce şaşırıyor düştüğü hallere,aldırmaz davranıyor bi müddet.sonra "bunlar beni üzemez,çok gördüm ben bunlardan"edalarında dolanıyor azcık ama ne zaman ki güneş batıp,ay da kendini gösterince,o,kulesinde ki yatağında birbir yüzleşiyor içinde ki kendiyle.rüzgardan ırakta,kocaman yatağında yıldızların gözü önünde..üzülüyor tabi.o kadar gördüğü,izlediği,bildiği şeylere rağmen,nasıl olurda bu kadar saf olur düşünüyor bunu.çözüm bulmaya çalışmıyor,kolayını buluyor yine,"kendimi böyle seviyorum" diyor.

bütün insanlar anlaşılabilir sanıyor ama gün geliyor bazılarını çözemiyor.izliyor,dinliyor,olmuyor..bazı insanların yaptıklarıyla konuştukları arasında ki senkron bozukluğunu fark ediyor.bunlardan etkilendiği için kendine kızıyor azıcık,kulesinin kapısını araladığı o günü düşünüyor.bu senkron bozukluğunu tamir edebilir mi merak ediyor.düzeltirse herşey istediği gibi olur mu bunu bilmek istiyor.niye bi insan böyle garip davranır,birinin doğası nasıl böyle olur merak ediyor.kuleden çıktığı o tek gün neden böyle birine güvendiğini hatırlamak istiyor ya da belki tamamen unutmak.

tüm bu sorular bir ipe bağlı kuleden aşağı sarkarken,tekrar yukarı çekmeli mi çekmemeli mi bunun cevabını arıyor.çok soru soruyor kendine,farkında ama yatağındayken yapabildiği tek şey bu.birde filmi geriye sarmak sanırım.kendini,ilk defa kulesinin taştan duvarlarının dışında ama sanki kulesinde kocaman yatağındaymış gibi güvende ,rahatlamış,mutlu,huzurlu hissettiği zaman dilimini, düşleyerek geçiriyor.


şimdi kulesinde.yeniden güvende,rahat,huzurlu,mutlu ama eksik..