23 Mayıs 2012 Çarşamba

with you, it's different

İnsan neyden korkarsa o gelirmiş başına. Ben mesela, hiç aşık olamamaktan korkuyorum. Cidden korkuyorum. Neden? Bence çok mantıklı bi açıklaması var, şimdi o açıklamayı yapıcam size. Öncelikle şu yaptığımız şey yani yaşamak, en basit haliyle nefes almak inanılmaz mucizevi bir şey. (Korkmayın burdan evrim konusuna bağlamıycam.) Hayatı inanılmaz ciddiye alıyorum. Sadece nefes almak yetmiyor bana. koşmak istiyorum, ağaçlara selam veriyorum, sevdiğim insanları öpüyorum sarılıyorum, dostluğa önem veriyorum, gökyüzünde dolunayı görünce, yüzüme güneş vurunca mutlu olup gülümsüyorum falan. adeta bir 21yy. Pollyanna'sıyım. Çok memnum bu halimden. Mutlu olmak için yaşıyorum bir de sevdiğim insanları mutlu etmek için.(sevmediğim insanları hayatımdan çıkartmak için 1sn. bile harcamıyorum. ama sonra salak gibi bana yaptıklarını unutup, belki düzelmişlerdir lan diyip hayatıma tekrar sokuyorum ki rahat rahat bi daha sıçsınlar içine. sonra o Pollyanna gidiyo milletin bokunu temizliyo.pis muhabbet oldu farkındayım.) Mutlu olmak için bir başkasına ihtiyacım yok.(ailem dışında) Şu hayata geldiysem diyorum, her şeyi yaşamalıyım. yerin dibinede batabilirim ama gökyüzünede dokunmak isterim. Çok acayip hayallerim var. Hiç biri gerçek dışı değil ama büyük hayaller. Biri gerçek olsa diğerinde gözüm kalır. Aç gözlüyüm bu konuda. Havaiye gitsem niye şampamyam yok offff diye oturup ağlamam ama keşke onlarda(sevdiklerim) burda olsaydı diye oturup ağlamışlığım vardır. İnsanın her istediğini yapabilecek güçte olduğunu biliyorum. Tek başına yapılabilir her şey. Zor olur ama sonunda senin olur. Ama işte tamda bu kısıma geldiğimde korkuyorum. Çünkü bazı hayallerim maalesef bir kaç koşula bağlı.
Mesela hafta sonu bi tatile gitmek istiyorum. Mevsim yaz. Otelin penceresinden dışarıya bakıyorum. Alabildiğine kumsal,deniz..Güneş henüz doğuyor. Üzerimde şortum,askılı tişörtüm. tişörtün kolu kaymış omzundan düşüyor ama ben düzelmek için bi çaba harcamıyorum. Yalınayak parkelere basıyorum. Ayak parmaklarıma bakıyorum, sonra tekrar denize. geriniyorum.
sonra yataktan biri kalkıp geliyor yanıma sarılıyor bana, öpüyor beni, hala sarılıyor, gülümsüyor. bana sarılabildiği için gülümseyen bir adamla olduğum için şanslı hissediyorum kendimi. gülümsüyorum bende, öpüyorum onu, belki bi daha hiç öpemem diye. bahçeye inip kahvaltımızı yapıyoruz, güldürüyor beni. denize doğru gidiyoruz. o şezlogda kitap okuyor ben denize giriyorum. su biraz serin o yüzden yavaş ilerliyorum ama menstruasyon dönemindeki bir kadın çikolatalı pastya ne kadar dayanabilirse bende o kadar dayanıyorum bırakıyorum kendimi mavi denize. suyun altında açıyorum gözlerimi. nefesim yetene kadar yüzüyorum suyun altında. çıkıyorum ilerde bi noktada. güneş yüzüme vuruyor, gözlerim yanıyor ama hoşuma gidiyor bu. şimdi tam kafamın üstünden bir kamera havalansa ve yukarı doğru uzaklaşsa nasıl görünürüm onu hayal ediyorum ve nedense bu her seferinde beni güldürüyor. yüzümü kumsala çeviriyorum. Bana doğru yüzen dünyanın en yakışıklı adamını görüyorum. Çok mutluyum. suda şakalaşıyoruz onunla, öpüyorum onu. Toplum içinde sevişememe kuralı çok anlamsız geliyor o an.
Neyse işte bu hayallerimin çoookkk uzun ve farklı versyonları var tabi. hepsini yapmak istiyorum ama lanet olsun önce aşık olmam lazım. hadi onu bi şekilde başardım diyelim, adamında bana aşık olduğu kısım var ki işte o kısım baya sıkıntılı arkadaşım. Yani bilmiyorum, adam falan yiyorum heralde ben, neyse işte aşık olan kimsede yok yani bana. böyle saçma sapan bi insan evladıyım yani. kendini beğenmiş, bencil falan. aşk, sevgi konusunda kimseye inanmayan, güvenmeyen dolayısıyla biriyle bir şey yaşamama önce kendi kafasında izni olmayan, ama kadınlığın veridiği lanet iç güdülerle tüm bunlara tezat olarak aşk isteyen biriyim. en sevdiğim renkler mavi ve beyaz. mor, eflatun falan bu renklerden nefret ediyorum. en sevdiğim mevsim yaz. yapmaktan en çok keyif aldığım şey, gülmek. en sevdiğim elbise ve topuklu ayakkabıları giydiğimde havamdan geçilmiyor.
kendimi yataktan kalkınca bile beğeniyorum bazen. hakkaten çok güzelim diyorum aynada kendime. bazende çirkinliğe bak tövbe estafurullah gece bişey çarpmış beni diyorum. diyorum yani böyle şeyler yapıyorum. bazen kıyafet olayını gereksiz buluyorum, en azından evde çıplak gezmek serbest olsa diye düşünüyorum ciddi ciddi. bazen yalnızken yapıyorum da bunu. Bunu söylediğimde herkes gülüyor. Çıplaklık insanlara komik geliyor olmalı. canım dans etmek istediğinde nerde olduğum önemsiz oluyor. canım istediğinde vapurda bağıra bağıra şarkı söyleyebiliyorum. birini seviyorsam saklayamıyorum. sevmiyorsam da öyle. yemek yapmayı seviyorum, sonra pişirdiklerimi arkadaşlarımla birlikte yemeyide. insanların beni birşeye zorlamasına anlam veremiyorum ve bazen çok ısrar ettiklerinde sinirleniyorum ama zamanla kendi kendimi sakinleştirmeyi öğrendim. hatta öyle ki, ben sinirleniyorum diyene kadar karşımdaki sinirlendiğimi anlayamıyor. hem sinirlenip hemde içinde olduğum duruma üzüldüğümde istemsiz olarak ağlıyorum,durduramıyorumda, henüz onu kontrol edemiyorum etmek de istemiyorum zaten. ağlamam gerekiyor o an demek ki. öğrenmek istediğim çok fazla şey var. ölene kadar vaktim var. yalan söylemekten hiç hoşlanmıyorum. yani madem yanlış bir şey yaptığımın ya da yapacağımın farkındayım, o zaman doğrusunu söylemek ya da doğrusunu yapmak yerine yalan söylemek inanılmaz saçma! şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. ha dur ya bi şey daha anlatıcam. dün çok güzel bir şey oldu. hatta iki şey. sabah kalktım, kahvaltı yaparken aklıma yeni dünya geldi. keşke dedim, olsaydı da yeseydim. yoktu evde çünkü. sonra çamaşırlarımı asarken ipe karşı apartmanın bahçesinde yeni dünya ağacı gördüm, dalları sarkıyor o kadar çok yeni dünya vardı üstünde. sonra salonun pencerisinden bakınca ordada bi yeni dünya ağacı gördüm. dedim artık manava gidip alim ben yeni dünya yoksa ölücek gibiyim, öyle çok istiyor canım. kapı çaldı, postacı amca gelmiş, kapıyı açtım, kargomu aldım sonra bir baktım kapı kolunda bir poşet yeni dünya! nasıl ya?! o kadar şaşırdım ki, postacı amcaya soruyorum siz mi bıraktınız diye. adam gayet ciddi bir şekilde hayır dedi. aldım ben o yeni dünyaları, kim getirdiyse bilmiyorum ama çok teşekkür ettim bi 50 kere falan,sonra yedim onalrı bir güzel. çok güzellerdi ^^ sonra akşam kursa gittim, dersi ortasında baya sıkıldım, dedim ki çıkışta tatlı bişiler yiyim ben, tam o sırada mesaj geldi telefonuma. güzel bi kız mesaj atmış, dersten çıkınca bize gel sana krem karamel yaptım diyor. şöyle bi kafamı kaldırdım, evrenle karşılaşıcam sandım tavan çıktı karşıma, olsun ben yinede "canım bugünlük yeter, çoookkk teşekkürler ama bir şey daha yaparsan kalp krizinden ölüp gidicem ben."dedim. sonra ders çıkışı koştum krem karamelimi yedim ama orda bi problem yok.

Hiç yorum yok: