5 Ağustos 2012 Pazar

aslında aşkın bana zor geldiği falan yok. karşıma çıkan insanlar hep zorlaştırdı bu işi. onlar geriye bir adım ben dahada geriye on adım demekti. çok değil iki gün önce kafamda ki belirsizliklerin, soru işaretlerinin, acaba ne olacakların ufacık bir kısmına iyi mi kötü mü olduğunu bilemediğim bir yanıt buldum: hiç bir zaman aşık olamayacağım gerçeğini kabul ettim. "aşık olamayacağım." bu "kanserim." demek gibi bir şey. günümüz şartlarında tedavi edilemeyen bir hastalık, zira aşkın kendisi bir tedavi yöntemi. eğer bütün ömrünüzü bir yatta geçirirseniz yirmibeşinize geldiğinizde sizi dünyanın en güzel deniz manzarasının olduğu bir yere koysalar bile mutlu olamazsınız. maalesef hayatım boyunca aşık olamayacak olmamın nedeni de çok sevdiğim ailemdir. çok güzel bir çocukluk geçirdim, üstelik şu yaşımda hala çocukluk yapabiliyorsam -di'li geçmiş zamanları bir kenara itmeliyim. etrafımda öyle bir sevgi var ki ben bundan sonra karşıma çıkacaklarla yetinemeyebilirim. bir gün içinde, içten olduğundan şüphe etmediğim kaç tane "seni seviyorum." duyuyorum bellisiz. kaç kere nedensiz öpülüyorum hesabı yok. mesela sahilde yürüyüşe çıktığımda arkadan biri koşup sarılıyorsa bana, elimi boynundan dolayıp yol boyu parmak uçlarımı öpüyorsa küçük küçük, sırf süpriz yapabilmek için üç gün öncesinden kutlanıyorsa doğum günüm, denize girerken koruyucu sürdün mü diyorsa biri , yapılan her şeyin karşılıksız yapıldığından eminsem ben nasıl aşık olabilirim bir başkasına? ben zaten aşık olmuşum gibi hissediyorum. ya on yaşında çocuk gelmiş seni çok seviyorum diyip parmak uçlarımı öpüyor, sana dondurma alayım ister misin diye soruyor. ben çocuğun iki yaşı katı adamlardan görmedim bu ince düşünceleri ve işte çok büyük ihtimalle de göremeyeceğim için, bu yazının spreminin ve yumurtasının birleşme nedenine dönecek olursak, ben aşık olamayacağım.

Hiç yorum yok: